28 Eylül 2011 Çarşamba

Yüreğimi Dağladı Bu Haberler


Yaşamını yitirenlere rahmet, kalanlara sabır, katillere ise Allah'tan belalarını vermesini niyaz ediyorum...

Çok acı, çok fena, çok saçma, çok gereksiz ölüm ve yaralanma haberleri...

Bunlar bizi birbirimize düşürmek için yapılıyor. Kürt- Türk diye bizi düşman etmek için kasıtlı yapılıyor. Biliyorum ama... Bilmeme rağmen yine de kışkırıyorum. İnsan bu kadar terör haberini üst üste duyunca hırçınlaşıyor, saldırganlaşıyor... Aman sukuneti elden bırakmayalım. Biz o çapulculara uymayalım... İstediklerini elde edemesinler, bizi birbirimize düşüremesinler inşallah

18 Eylül 2011 Pazar

Bu Ülkenin Ayısı Biter mi?


NOT: Keşke bizim ayılarımız da karikatürdeki gibi iyi kalpli olsaydı...


Ülkemizde olunması ve sürdürülmesi en zor olan insan tipi özgün, yenilikçi, değişime her daim açık, amatör ruhu her zaman canlı yeni tabirle kendini gerçekleştirme sürecini hakkını vererek yaşayan insan tipidir. Nerden mi biliyorum, tabii ki kendimden…

Lise sıralarında hocaların, idarenin haşarı ve hak savunucu öğrencisi bendeniz üniversite sıralarında bir anda süt dökmüş kedi olmuştum. Daha doğrusu oldurulmuştum! Tabi üniversiteye de hızlı bir giriş yapıp ilk günlerde bir güvenlik görevlisiyle baya atışmıştım. Bunu hazmedemeyen adam ders çıkışına kadar sınıf kapısında beklemiş ben sınıftan çıkarken üstüme atılıp “ Sen daha 1. sınıfsın, dört sene boyunca benim dediklerimi yapacaksın…” tarzında bana çemkirmişti. Okul idaresinin güvenlik görevlilerini el üstünde tuttuğu, güvenlikçilerin verdiği öğrenci isimlerine soruşturma açıldığı, 28 şubat’ın izlerini yakinen gördüğümüz yıllardı o zamanlar… E ben ne yaptım? Tabii ki HİÇ BİR ŞEY! Çünkü yalnızdım... Ben de okul bitesiye kadar AYIya DAYI demeyi seçtim.

Peki sadece bu kendini bilmez, cahil güvenlikçiler mi susturdu bizi? Hayır, bunda en çok pay kendini bilimsel falan zanneden akademisyenlere aittir ki çoğu PROFtur. Kendi görüşü dışında tüm görüşlere kapalı, en iyisini ben bilirim, siz zavallılara da ben öğretirim havasında çoğu… Yine 1. sınıf ben hala özgür lise ortamımın etkisindeyim bir gün derste söz alıp hocaya dedim ki : “Üniversite özgürlük ortamı diyorlar ama ben hiç öyle bir şey göremedim. Ben lisede kendimi çok daha iyi ifade edebiliyor ve hocalarım tarafından daha çok değer görüyordum…” Sonra ne oldu? Baktım bu insanlar bize diyor ki “ işte hendek işte deve” ben de deve gütmeye karar verdim. Yazılılarda hocaların klişelerini yazıp yazıp aldım puanları. ( Tabi her hocanın görüşü kendine göre, bunu tespit edip ona göre hareket etmek asıl mesele! Nabza göre şerbet yani.)

Hala içimde bir yerlerde kıpırtılar var tabi. Zaman zaman hocalarla atışmalara devam… Ama 1. sınıftaki gibi sık değil artık.

Ayı dayı derken okul bitti. Peki ayılar bitti mi? Bu ülkenin ayısı biter mi ayol? Esas şimdi başlıyoruz. Tatataaaamm: iş hayatı! (Daha önce çoook uzun ve acıklı olan bu maceramı anlattığım bir blogun vardı ama o da ayıların kurbanı oldu. Şimdi ne anlatmaya sinirim elverir ne de değer…)

Ayrıntıları geçersek ben sözleşmeli olarak işe başladım. Uzuuun hikayeyi geçtim, Ankara’da 180 kişiden puan sıralamasında 8. olmama rağmen beni bir dağ başına attılar. Yetkili yerlere yüz yüze derdimi anlattım anlattım... Hata yaptıklarını kabul ediyorlar ama düzeltmeye niyetleri yok! En sonunda daha yetkili mercilere mail attım durumu bildirdim. Anaaammmm sen misin şikayet eden??? Ben kim oluyor muşum da onları şikayet ediyormuşum? Kaç yıldır ilk kez ben şikayet etmişim… İsteseler hemen benim sözleşmemi iptal ederlermiş…. Bağrışlar, çığrışlar…. Ben de hüngür hüngür ağlıyorum bu sırada tabi bir yandan da hala laf yetiştiriyorum…..

Yani durum budur. İşi düzgün yapmazlar sen mağdur olursun, hakkını ararsın vermezler, hakkını vermedikleri için şikayet edersin bir sopa atmadıkları kalır, her türlü sözlü ve psikolojik şiddet sana uygulanır, sen yine mağdursun… Bir de işten çıkarılmakla tehdit edilirsin…

Devletin ekmeğini yememle ilk tanışmam da işte böyle acı oldu. Şimdi ben bundan sonraki memuriyetimde nasıl hakkımı savunayım, kimi kime şikayet edeyim? Üstlerime hatalarını nasıl söyleyeyim? Yılanın başını küçükken ezeceksin hesabı ezim ezim ezdiler beni daha adım atar atmaz… İşte böyle dönüyor bu işler. Ben gibi tek tük hak savunan çıkıyor, onlar da sistem tarafından anında bastırılıyor… Sonra hep beraber gül gibi geçinip gidiyoruz…

Bu deneyimlerden sonra hayat felsefemizi şu ata sözlerine göre şekillendiriyoruz:
* Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin. ( Bu da benden: Ömür bitse de köprü bitmez)
*Gemisini yürüten kaptan.
*Gelen ağam giden paşam.
*Emir demiri keser.
*Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.

İlk paragrafımı tekrarlıyorum:
Ülkemizde olunması ve sürdürülmesi en zor olan insan tipi özgün, yenilikçi, değişime her daim açık, amatör ruhu her zaman canlı yeni tabirle kendini gerçekleştirme sürecini hakkını vererek yaşayan insan tipidir. Nerden mi biliyorum, tabii ki kendimden…