27 Haziran 2014 Cuma

Çocuğum Doğum Günü Pastası İçin Ağlasın İstiyorum!


Oğlumun diş bulgurları için kendi hazırladığım süsler. Ve fotoğrafla tezat yazımız başlıyor...

Sanal alemde şahit olup uzun süredir beni rahatsız eden bir durum var. Önceleri “Olabilir, neden olmasın, kendi tercihleri sonuçta, heveslenmişler yapmışlar” şeklinde yorumladığım bu hadiseler artık ürkütücü noktalara gelmekte nicelik ve nitelik açısından. Neden mi bahsediyorum? Çağımız annelerinin çocukları için düzenlediği “doğum günü, baby shower, dişim çıktı” türü organizasyonlarından. Elbette insanlar kendileri için ‘dünyalardan değerli’ olan evlatlarının özel günlerini sevdikleriyle kutlamak isteyebilirler. Biraz şıklık olsun diye dekorasyona, sunuma önem verebilirler. Misfirlerini ağırlamak için pasta, börek yapabilirler… Ama ne yazık ki olay farklı boyutlara doğru koşuyor.

1- Evvela bu organizasyonların BİRİCİK EVLATLAR için değil bizzat ebeveynin kendisi için yapıldığını düşünüyorum. Kendimden biliyorum. Benim oğlanın 3. doğum günü geçti ve hala DOĞUM GÜNÜ olayını idrak edebilmiş değil. Ne zaman pasta alsak veya yapsak mutlaka zorla mum yaktırıp, üflemeye çalışıyor. Kısacası ona her gün doğum günü. Dolayısıyla abartılı kutlamalara sahne olan BİR YAŞ doğum günlerde çocuğun hadiseyle alakası yok. Fotoğraflara bakarsanız gayet net anlarsınız kasteddiğimi. Fotodaki tüm insanlar gülümseyerek poz verirken tütüler içerisindeki kızcağız veya papyonlu oğlancık ya ağlamakta ya da şaşkın şaşkın bakmaktadır. Dolayısıyla bu organizasyonu anne bizzat kendisi için yapmaktadır. Peki anne bunu niçin yapmaktadır?

1.a. Annelik göstergeci olarak: Benim bir yavrum var çok da tatlı, zeki, güzel vb. Ve ben onu çok seven, ona çok iyi annelik yapan bir kadınım. Ahan da bu da ispatı. Bakın neler neler yaptım, hepsi evladım için! Kendim için bir şey istiyorsam namerdim…

1.b. Ele güne karşı: Şimdi komşu yaptı, yeğen yaptı, iş arkadaşım yaptı, ben yapmasam olur mu hiç? Benim neyim eksik?

2- Mütevazi bir şekilde evin süslenmesi normal karşılanabilir. Ama ne yazık ki tamamen İSRAF kategorisine girecek şekilde abartılı süslemeler yapılıyor hatta profesyonellerden bu konuda yardım alınıyor, bir ton para harcanıyor. Hani maksat eş dost vakit geçirmekti, ne gerek ver bu abartılara?

3- İşin iyice rengi değişmeye, suyu çıkmaya başlıyor. Çünkü insan nefsinde bulunan ve bizi kimi zaman alt eden DAHA FAZLASINI İSTEMEK, AZIYLA YETİNMEMEK, FARKLI OLMAK, ALTTA KALMAMAK duyguları kamçılanıyor sürekli. Böyle bir organizasyona katılıyorsunuz veya zaten aktif bir internet kullanıcısı iseniz bu tür ortamlara yüz kere gitmiş kadar oluyorsunuz. Ve bunlar sizin de nefsinizi körüklüyor. Yapılagelen İSRAFlar yeni İSRAFlara davetiye çıkarıyor.

Burada İSRAF demişken biraz daha açalım. Yukarıda yazdığım gibi abartılı SÜSLEMELER israf, abartılı YEMEK hazırlıkları israf, bu organizasyonu yapmak için harcanan VAKİT günler belki haftalar israf, beynin ve kalbin bununla MEŞGUL olması israf…

4- Doyumsuz çocuklar yetiştirmenin daha güzel bir yöntemi olamaz herhalde. Şu an elbirliğiyle bebelerimizi nasıl doyumsuz yaparızın peşine düşmüşüz sanki… Biz ilkokulda falanken annemize yalvarır, doğum günü pastası yapmasını isterdik. Eğer bir pastamız olursa bizden mutlusu yoktu. Şimdi çocuklarımızın elinden bu mutluluğu alıyoruz… Onlara ARMUT PİŞ AĞZIMA DÜŞ SAPI DA YUKARI GELSİN yapıyoruz. Bırakalım biraz onlar da bize yalvarsın doğum günü pastası için, biz de nazlanalım biraz… Zor ulaşsınlar ki, kıymeti olsun.

5- Bir de hadisenin dinî boyutu var. Benim çocukluğumda muhafazakar aileler pek hoş bakmazdı doğum gününe. Kimi aileler asla kabul etmez, kimisi GAVUR ADETİ diye mum üfletmez, kimi de bir gün sonra kutlardı yine gavur adeti olmasın diye…Nerdeeen nereyeeee??? Gerçekten NEREYE?

6- Bir de doğum gününe katılan diğer çocukları düşünün… Onların nasıl imreneceğini, aynısını ailelerinden talep edeceğini… Eğer aileleri bunu gerçekleştirmezse yaşayacakları hayal kırıklığını. Ve eğer ki aileleri daha da güzelini gerçekleştirirse tavan yapacak olan egolarını…

7- Tüketim çılgını olduğumuz, kapitalizmin oyununa geldiğimiz vb. konularına ise hiç değinmiyorum...

Vel hasılı kelam… Naçizane düşüncem eş dost arasında MAKSAT MUHABBET OLSUN merkezli organizasyonlar elbette yapılabilir. Ama dikkat, aman dikkat…İsrafa kaçamadan, gösterişe kaçmadan…

NOT: Fotoğraftan anlaşıldığı üzere itiraf ediyorum, ben de yaptım. Ama bi sorun neden yaptım :). Ben safiyane duygularla bu süsleri hazırladığımda daha iş çığırından çıkmamıştı. Pişman mıyım? Hayır. Peki bir daha yapar mıyım? Bilmiyorum.

25 Haziran 2014 Çarşamba

İtirazım Var / Mahalle Baskısı

Konuyla alakasız olarak Amasra'dan bir fotoğraf ile başlayalım :)Foto by ABDT :)

Ne kadar uzun zaman olmuş yazmayalı buraya. Çok yoğun gündemlerim olduğunu ve buraya yazmadığım süreçte dunyabizim.com’a pek çok defa yazdığımı da belirteyim de bari hafifletici sebep olsun :) . Buraya yazmadığım süreçte neler yaptım neler… Ama şimdi asıl konumuza dönelim. Kafamda yazılacak ana başlıklar çok. Bismillah diyelim başlayalım.

Blogdan uzak kaldım ama facebook ve instagram gibi sosyal medyada çoğu kez İZLEYİCİ konumunda da olsam gayet aktifim. Daha önce bir yazı yazmıştım EMR-İ BİL MA’RUF NEHY-İ ANİL MÜNKER üzerine. İşte bunun sosyal medyaya bakan yönü üzerinde durmak istiyorum.

İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak bir müminin görevlerinden değil mi? Bir Müslümanın gördüğü kötülüğü ELİ ile bunu gücü yetmezse DİLİ ile düzeltmeli değil mi? Bunlara da gücü yetmezse kalben nefret etmesi gerekmiyor mu?

Biz çoğu zaman EL ve DİL kısmını atlıyoruz sanki, direk kalbe geçiyoruz. Bunu hem görsel işitsel medya hem sosyal medya için kastediyorum.

Somutlaştırırsak sözümona tesettürlü bir kardeşimizin tesettür kavramıyla zıt olan giyimi ile, fotoğraf pozları ile karşılaşıyoruz. Bunları uygun bir lisanla uyarmamız gerekmez mi?

Şahane hazırlanmış sofralar paylaşılıyor boy boy. Kullanılan yemek takımlarındaki lükslük israf, o yemekleri hazırlarken harcanan vakit israf, onları yiyenlerin ve fotoyu görenlerin nefsini körüklemesi yönünden yanlış, gelen misafire bir nevi gösteriş yapıldığı için uygun değil ve daha pek çok sebep. İşte bunları münasip bir dille uyarmamız gerekmez mi?

Bize düşen din kardeşi olarak ikaz etmek. En azından kendimize düşeni yapmak…

Geçenlerde (isim de veriyorum açıkça) ALA DERGİSİ’nin instagram hesabında başörtülü mankenin nahoş bir pozunu gördüm. Ve böyle bir pozun başörtülü bir mankene verdirilmemesi gerektiğini belirten bir yorum yazdım. Ne mi oldu? ENGELLENDİM kıymetli ALA dergisince. PekALA başka ne oldu ben bu yorumu yazınca? Millet bir anda hidayete fana mı geldi, ALA dergisi yayın çizgisini mi değiştirdi? Elbette ki hayır. Ama benim gibi yüzlerce, binlerce kişi aynı tepkiyi gösterse NEDEN OLMASIN??? Denizde bir damla sadece benim yorumum. Ama yine de o fotoğrafın altına yazılan “Harika bir etek ben de istiyorum. Süper çanta nerde satılıyor?” gibi yorumların arasında farklı bir ses oldu. Kendi kendilerine kurdukları hayal dünyası biraz sarsıldı bekli de. Dokuz köyden kovulan doğrucu oldu. Rahatsız ettim. Oyun bozan oldum. Ve en önemlisi kendi çapımda üstüme düşen vazifeyi yaptım. Sorumluluğu üzerimden attım.

Ne yazık ki internet alemi NE GİYDİM, NE YEDİM, NASIL EĞLENDİM, AHAN DA ÇOK MUTLUYUM, BEN ÇOK BECERİKLİYİM İŞTE BU DA YAPTIĞIM YAŞPASTA mekanına dönüşüyor gün be gün…

Ne yapsak bir trol ekibi mi kursak? Bu tür kişilere/ kurumlara topluca eleştiri yorumları mı atsak? :)

Şaka bir yana ben biraz da MAHALLE BASKISIndan yanayım. Artık öyle özgür, öyle hoşgörülü olduk ki… Hem gerçek yaşamda hem de sanalda. Kimse kimsenin bir şeyine karışmıyor… Yaşasın mahalle baskısı! Yaşasın EMR-İ BİL MA’RUF, NEHY-İ ANİL MÜNKER!