tag:blogger.com,1999:blog-62427332427383324242023-11-16T03:10:07.148-08:00Hayatı Çözümlemeye Çalışıyorum... Bunu Başaran Var mı Acaba???Hayatı anlayarak yaşamaya çalıştığım bu dünyada, bir nevi yazarak olayları daha iyi anlamlandırma yeri burası benim için.Düşündüklerim, kendimce tespitlerim, olumlu ve olumsuz olarak etkilendiğim hadiseler...nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.comBlogger84125tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-37725865429694128972018-01-16T14:07:00.000-08:002018-01-16T14:17:02.838-08:00Home Office Denemesi 1 (ilk ve son da denebilir)Birkaç gün önce bizim iki oğlan olağanüstü bir şekilde aynı anda ve akşam 8 sularında uyudular. Benim salim kafayla ve dahi ilhamla yazmam gereken bir şeyler vardı. Bundan iyi fırsat mı olur, hemen salondaki yemek masasına açtım bilgisayarımı, eşimin de işleri vardı, o da karşıma geçti, oldu mu sana bizim masa "homofis"! Çayı da demlemişiz bir ben getiriyorum ikimize, bir eşim getiriyor. Pür dikkat işimizle uğraşıyoruz, sanki patron başımızda, kaytarma falan yok! Böyle anlatınca bile insanın hoşuna gidiyor valla, ne akşamdı bee. <br />
<br />
Neyse efendim hani biz de bir anlayış vardır ya "Çok güldük kesin başımıza kötü bişey gelecek sendromu" işte ondan mı dersiniz, yoksa "çocuklarını tanıyan ana" mı dersiniz bilmem... Bir ara dedim ki "Bizim bebeler uyuyor ama benim içim rahat değil" hissettim, acısı çıkardı kesin, çünkü bu olağandışıydı, ben böyle konforlu bir şekilde bu saat diliminde çalışamazdım! Neyse saatler ilerledi eşim bilgisayardaki işini bitirdi ve her düz mantık erkek gibi yatıp uyumayı seçerken, ben kırk yılda bir yazma işimi tamamlamanın mutluluğuyla "bloga yazı yazayım, kitap okuyayım" lüksüne daldım. Gece saat 1-2 gibi bizim bebeler uyandı,o sırada ben uyanıktım, başıma kaldılar resmen. Ve 4'te uyudular!!! Daha doğrusu ben artık bayıldım, son gördüğüm saatin 4 olduğuydu, o sırada onlar uyanıktı hala, hangi saatte ne suretle uyudular bilemiyorum. Peki akabinde ne oldu? Bu bebebeler sanki gece 4'te yatmamış gibi sabah 8'de kalktılar ki hafta sonu olmasına rağmen! Ben tabi ertesi sabah zombi gibiyim, isyanlardayım...<br />
<br />
Kıssadan hisse: <br />
- Analar için "boş, serbest, özgür zaman yoktur. Velev ki olur gibi olursa da fazlasıyla telafi edilir."<br />
- Babalar bu tür hadiselerden ya hiç etkilenmez ya da en asgari düzeyde etkilenir gibiymiş gibi olur, o kadarcık.<br />
- "Homofis senin neyine kızım?" daha nasıl yazıldığını bile bilmiyorsun, girmişsin bir havalara!<br />
- Bir daha bebeler böyle anormal vakitlerde uyursa, zorla uyandır!nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-74363296851542414392018-01-12T13:22:00.001-08:002018-01-12T13:26:35.807-08:00Şarkılarla Terapi (+18)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4k2CqqBAW7G_TOHncfHiesBHfyL19HUluEIXcUG8ZoElX3uFq1Vou4Z-dSFOGvAyZqgeBvFq0ZG4Uyc7gZedacA9XAWEZ9QzXFRxmMsK8hoXrmn3VqY7Z6Leh8wjaRfkg3XxlZcQwcYC0/s1600/zoob.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4k2CqqBAW7G_TOHncfHiesBHfyL19HUluEIXcUG8ZoElX3uFq1Vou4Z-dSFOGvAyZqgeBvFq0ZG4Uyc7gZedacA9XAWEZ9QzXFRxmMsK8hoXrmn3VqY7Z6Leh8wjaRfkg3XxlZcQwcYC0/s400/zoob.jpg" width="400" height="225" data-original-width="1280" data-original-height="720" /></a></div><br />
Yıllardır aklımda olan bir konuyu yazmaya başlamanın dayanılmaz hafifliğini ve heyecanını hissediyorum şu an. İnşallah şuan uykuda olan iki oğlum tamamlamama izin verirler yazıyı...<br />
<br />
Başlıktan da anlaşılacağı gibi konu gayet net aslında. Özellikle kafam baya bir bozuk olduğunda, dünyaya ve tüm insanlara küstüğümde, kendimce neye rest çektiğimi bilmesem de birşeylere rest çektiğimde vb. kısacası terapiye ihtiyacım olduğunda şarkılar imdadıma koşar.<br />
<br />
Bazı belirli şarkılarım vardır. Bir dönem bazılarına kafayı takarım, zaten yeni şarkıları pek bilmem, malum biz mazi olduk artık...<br />
<br />
Neyse efendime söyleyim bu yazıyı neden daha önce yazmadığımın bir nedeni de şudur ki, kimseye olumsuz örnek olup, vebale girmek istemem. İnsanın kendisinin bir hata işlemesi başka, bunu ifşa edip normalleştirmesi başkadır. İşte bu hassasiyetim nedeniyle yıllardır yazmadım bu konuda. Öyle çok anormal şarkılar dinlemiyorum, yanlış anlaşılmasın. Ama yine de içinde bir kelime ifade geçebiliyor yer yer dini ve ahlaki tutumumuza ters olan... O nedenle bu yazı +18'dir benim gözümde. Herkesin "günaaa boynuna" ona göre, başta anlaşalım. <br />
<br />
Yani belki de insanlar Kur'an okuyarak, dua ederek terapi oluyordur, onlar da güzel yöntemler. Bilmem anlatabildim mi?<br />
<br />
Şimdi Terapi şöyle gerçekleşiyor:<br />
1- Sözleri, müziği vb. seni deşarj edecek şarkıları belirliyorsun<br />
2- Aynı şarkıyı 3-5-10 kez üst üste dinliyorsun<br />
3- Son ses dinliyorsun<br />
4- bağıra bağıra söylüyor ve dahi hoplayıp zıplıyorsun<br />
<br />
Evet bu kadar basit.<br />
<br />
Şimdi de şarkı önerilerimize geçelim. Dediğim gibi +18 kuralını unutmayalım, herkes kendi sorumluluğunu alsın ona göre.<br />
<br />
ESKİLERDEN:<br />
AYNA, Tüm şarkıları (özellikle MAHZEN, FESLEĞEN, DÜNYA, GİTTİĞİN YAĞMURLA GEL, ARTIK HER ŞEY BİTTİ, ANLATMALIYMIŞ MEĞER, EVREŞE YOLLARI)<br />
Nazan Öncel, Dünyayı Kurtaran Adam<br />
Sezen Aksu Ata Demirer, şanıma inanma<br />
Özlem Tekin, Hep Tek başıma <br />
Ata Demirer, Küçük Kurbağa<br />
Mazhar Alanson, Hamak<br />
3 Idiots, zoobi doobi<br />
<br />
YENİLERDEN:<br />
<br />
Ahmet Enes, Cennet<br />
Emir Şamur; Saçma Sapan<br />
Manuş Baba, Eteği Belinde<br />
Eypio, günah benim suç benim<br />
Gökçe, tuttu fırlattı kalbimi <br />
Adamlar, koca yaşlı şişko dünya<br />
<br />
İşte böyle gidiyor liste... Bu arada belirteyim ki, çoğunun klibini bilmem. Sadece dinlerim, +18 için tekrar belirteyim dedim :)<br />
Arada eklerim buraya belki aklıma geldikçe<br />
<br />
NOT: Bu terapinin ilimle, bilimle hiç alakası yoktur. Tamamen kendi uydurmasyonumdur. Yine de evde tek başınıza deneyebilirsiniz. Zaten öyle olunca daha bir etkisi artar. Denenmiştir. nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-9793259328732883372018-01-08T12:32:00.002-08:002018-01-16T14:36:07.420-08:002017'ye bakış atmakyeni yıl benim için pek anlam ifade etmiyor, hatta hiç anlam ifade etmiyor<br />
<br />
Benim için yeni yıl, eylülde başlar, eğitim öğretimin başlamasıyla... Bu yıllardır böyle... Kendime yeni kararlar alırım, hedefler koyarım falan..<br />
<br />
Galiba iki senedir izinde olmam hasebiyle ilk defa bu değişti. 7 yaşımdan beri olagelen bu EYLÜL muhabbeti olmadı. Ondan mıdır nedendir bilmem, ben de 2017 nin muhasebesini yapar oldum...<br />
<br />
Neyse efendim sadede gelirsek, 2017 de evdeydim, Ceylan'ın kitabı gibi EVDEYİM OTURUYORUM du durum... Bu arada hep bir yazmalar, çizmeler, mail yollamalar, cevap beklemeler falan.... Ne yazık ki hala elimde tutabildiğim basılı bir kitabım yok ama çok yaklaştım hissediyorum! 2018 bekle beni geliyoruuumm! Ay hadi inşallah :)<br />
<br />
Sanki çok bir ürün varmış gibi elde, bir de editörlüğe başladım. NE İŞ OLSA YAPARIM hesabı... Çizerlerle, tasarımcılarla muhatap olmak da ayrı bir alana girmemi sağladı... Zor işler bu işler, sevmezsen yapamazsın...<br />
<br />
Dediğim gibi ortada henüz elle tutulur birşey yok, ama iki mail hesabım da baştan sona, YAYINCI, EDİTÖR, TASARIMCI, ÇİZER mailleri ile dolu... <br />
<br />
Çok şükür diyelim... Gayret bizden, başarı Allah'tan diyelim <br />
<br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-65059435788078844002018-01-05T13:02:00.002-08:002018-01-05T13:02:48.530-08:00az da olsa yazBu akşam oğlan tutturdu masal anlat diye. Aslında itiraf edeyim ilk önce ben dedim, sana masal anlatayım diye. Elimi verince kolumu kaptırdım lakin...<br />
<br />
Önce kaleme aldığım, basılmasını 44 gözle beklediğim bir kaç masalımdan anlattım. Sonra tabi yine başladım uydurmaya, göbekli askeri anlat dedi. Anlattım, çok da güzel oldu bence... Güya oğlan benle dalga geçiyor "Anne su şişesini anlat." dedi. valla onu da anlattım. Hatta unutmadan not alayım bir kenara, baya baya oldu gibi :)<br />
<br />
Uzun süredir oğlana masal anlatmıyordum, demek ki arada zoraki de olsa anlatmak, uydurmak lazım. <br />
<br />
Göbekli asker ne mi yapıyor? Sonunda göbeğiyle anlaşma imzalıyorlar :) mutlu son. Ama onu sevmedi oğlan, uzlaşmadan yana değil. Komiklikten yana daha çok.<br />
<br />
NOT: Neden yazdım? Neden yazmayayım ki? Burası benim blogum. Burada benim sözüm geçer. Heyyyt! nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-14216192105098446592018-01-04T09:55:00.000-08:002018-01-04T09:55:39.877-08:00Başlıksız Yazı"Eskiden burası hep dutluktu" diye bir klişe vardır ya, işte bunun tam tersi şuan blog dünyası için geçerli. Şu an burası dutluk, ben bunun farkındayım, ama yine de ısrarla yazmak istiyorum.<br />
<br />
Niye yazmak istediğimi bilmesem de, insanlar okusun mu istiyorum yoksa okumasın mı istiyorum bilmesem de... Galiba yazmak için yazmak ve entere basıp web aleminin sonsuzluğuna yollamak. Neden bir deftere değil de buraya yazmak istemiş olduğum konusunu da psikologlar falan incelesin, açıklasın bir zahmet. Her yere ben yetemem.<br />
<br />
Sebeb-i ziyaretim tabi ki yine dert, tasa, depresyon vb. duygularıyla dolu dolu olmam. Aslına bakarsanız nasıl ki, instagram'da herkesler MUTLULUK OYUNU oynama derdinde, en en en mutlu, huzurlu anları fotolayıp yollama ve hatta belki de sadece mutluyMUŞ gibi gibi bir konsept oluşturmanın derdindeyse, burası da benim için tam tersi bir anlam taşıyor. Siniri, stresi klavyeye var gücümle basarak rahatlama yeri görevi görüyor. Dolayısıyla burada genelde KARAMSAR, OLUMSUZ, ELEŞTİRİ ağırlıklı yazılar yer alıyor. Ama olsun de mi? Hayatın ne kadarı toz pembe ki? O pembik geberik gelinlerin kurguladığı "mutluluk yuvaları" yalanına inanmıyorum. Yok öyle bir dünya. Varsa varsa sadece bir instagram karesi kadar gerçekliği var, o kadar.<br />
<br />
Farkettiniz mi bilmem ama bu yazının ana fikri yok! İçimden geldiği gibi, akışına bırakılmış tarzda bir şeyler işte. İsterseniz "hasta olan bebeği tüm gece ve gündüz kendine yapışık yaşayan annenin içini döküşü" deyin, isterseniz "Başket'te oturup da her türlü sosyal kültürel imkandan mahrum kalan kadının isyanı" deyin, isterseniz de "ev hanımı olmayı beceremeyen ama aslında ev hanımı olan kadının karalamaları" deyin. Birşey demek de zorunda değilsiniz. Çok da tın, çok da fifi zaten... Yani neden bir ana fikir arayışı, neden bir başlık bulma kaygısı? Mürekkep yalamışız ya güya... her yerde belli edicez "ana fikirsiz yazı olmaz, cık cık cık", "hele başlıksız yazı, cısss"<br />
<br />
Sanki bu aralar buraya takılacak gibiyim gibi bir his var gibi sanki içimde gibime geliyor... Oh be ne güzelmiş şöyle saçmalayarak yazmak! Aynı kelimeyi bırak aynı paragrafta, aynı cümlede defalarca kullanmak! Yaşasın özgürlük! Yehuuu tutmayın beniiğğğ!!! <br />
<br />
şuan anlam veremedğim bir nokta da neden sürekli beynimde Serdar Ortaç'tan (ki hiç sevmem kendilerini, yani kendisini tanımam da şarkılarını) "çekemiyorlar bizi, kıskanıyorlar bizi" mısraları dolanıp duruyor (ki zaten şarkının sadece burasını biliyorum.) Neyse sanırsam ki çok fazla instagramda kendince atar yapan hesaplara maruz kaldım... <br />
<br />
Neyse, kalın sağlıcakla, sallanın salıncakla... nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-59576745529699675982017-12-06T11:30:00.002-08:002017-12-06T11:33:43.915-08:00gidememek ve düşündürdükleri<br />
Hani geçen demiştim ya “ Haydi gel blogumuza geri dönelim” diye. Ha işte o yüzden geldim. İki gündür çocuklarsız takılabileceğim bir özgürlük alanım var. Ben bu fırsatı nasıl değerlendirdim bilin bakalım? Evde oturarak! Bilgisayar başında biraz mesai yaptım, tamam kabul, ama o kadarcık... İki gündür KAGEM’in gitmek istediğim iki programı oldu ve ben son 15 dakikaya kadar karar veremeyip son anda ikisine de GİTMEDİM! Bu gitmeme yada gidememe durumu bende sorgulamaya neden oldu. Gerçekten niye gitmedim? Aslına bakarsanız kendimce geçerli mazeretlerim belki de bahanelerim vardı. Hava çok soğuktu, hava karanlıktı, evimize ulaşım zordu, oğlanın ödevi vardı vb. <br />
<br />
Eve, çocuklara hatta bir vucudu bulunmayan annelik kavramına yüklediğim anlamlar ve hisettiğim sorumluluklar mı beni alıkoydu? Yoksa yaşlandım ve tembelleştim mi? Yoksa eve çok mu alıştım? Peki gitmemekle çok mu kötü yaptım? Yoksa iyi mi yaptım?<br />
<br />
İşte bu sorular kafamda dolanıyor. Oldukça içiçe geçmiş karmaşık durumlar olsa da tam bir cevabım yok. Ama şu bir gerçek ki “o eski halimden eser yok şimdi”. Belki bu derece değil ama baya değiştiğim gerçek. Peki bu değişim olumlu birşey mi? Bilmiyorum...<br />
<br />
Yaklaşık iki senedir evdeyim, izindeyim. Henüz sıkılmaya fırsatım olmadı, öyle konu komşu gezmeye de... Nasıl bilmiyorum ama oldukça hızlı şekilde günler geçiyor... neyse... kendi kendime terapi yapıyorum. Şimdi gönlünce kültür sanat faaliyetlerine katılamıyorsun, evet, ama 12 sene sonra yanında evlatların olacak o gittiğin programlar değil diye <br />
<br />
Heybemizi doldurmak gerektiği kanaatindeyim. Hele ki benim gibi birşeyler üretme derdinde biriyseniz bir yandan da beslenmeniz gerekiyor... O açıdan önemsiyorum seminerleri, söyleşileri, kitapları vb.<br />
<br />
Neyse işte bugün de dertli anneden inleyen nameleri dinlediniz.. Kafada gezen tilki sayısı 150 falan, buraya düşen bir kaç tane...<br />
<br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-53865052456729251532017-11-16T10:07:00.001-08:002017-11-16T10:07:26.651-08:00Blogumuza Sahip Çıkalım! Selamlar, bugün bir vesileyle uzun zamandır ayrı kaldığım bloguma girdim. Ta 2010 senesine kadar gittim, eski yazdıklarımı okudum. İşin aslı çok da beğendim :) İnsan ne yazdığını unutuyor bunca yıl geçince. En çok da neyi beğendim biliyor musunuz içimden geldiği gibi yazıvermişim, ona bayıldım! Buraya yazmadığım süreçte çok yerlere yazdım dergiler, web sayfaları, kitap bölümleri... Hatta yakında inşallah kendi kitabım da çıkacak :) ama işte diyorum ya hep bir kontrol mekanizması, bir 'aman ne derler?' düşüncesi.( Aç parantez. Bu cümleyi Master tezimi yazarken görüştüğüm Rasim Özdenören sarfetmişti... Bu sözsüz baskından kurtulmak için Mavera dergisini çıkarmaya karar verdiklerini söylemişti... Kapa parantez). <br />
<br />
İşte bu anlamda bloglar özgür ortam. Diğer yazılarımda genelde konu belli, kazanım belli, hedef kitle belli, kontrol mekanizması her daim fazlasıyla mevcut... Kurallar kurallar, sıkıldım valla. Hele iki gündür bir akademik makale ile boğuşuyorum, şu APA sistemi canımı okudu, pilimi bitirdi, omuzumda kuluç yaptı, tutuldum kaldım...<br />
<br />
En iyisi buraya yazmak yaw. Soranı yok edeni yok. İsteyen okur, istemeyen zaten okumaz. <br />
<br />
Bence bloglara ve blogerlara sahip çıkalım. Arada espri yaptığıma bakmayın gayet ciddiyim. nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-68672949442230308922016-12-23T05:47:00.000-08:002016-12-23T05:55:10.730-08:00Çocuklarınızla AVM'nin Önünden Bile Geçmeyin!Özellikle çoluk-çocuklu ailelerin kışın alışveriş tercihi AVM’lerden yana oluyor. Çocukları soğuktan korumak, rahatça bebek arabasını sürmek amacımız. Aman dikkat kaş yapayım derken göz çıkarmayalım! Ben derim ki bir 15 gün daha erteleyin alışverişlerinizi. Hele bir yılbaşı çılgınlığı sona ersin… <br />
<br />
Hristiyan dünyası şuan hummalı bir koşuşturma içinde. Noel hazırlıklarından bahsediyorum. Türkiye’de çoğu çağdaş(!) vatandaşlarımızın sandığından öte, sadece ‘yeni bir yıl’ın başlangıcı değil kutlanan. Hristiyanlığın en önemli bayramıdır, noel. Hatta kullanılan renkler, çam ağacı, noel baba gibi ögeler incelenirse hristiyanlık öncesine kadar uzanır bunların kökenleri. <br />
<br />
“Ağaç yaşken eğilir” atasözümüzü kendilerine düstur edinen batılılar, bizim laikler gibi yapmaz. Çocuklarına din sevgisini aşılar erkenden. Bunu tombul yanaklı, hediyeler dağıtan noel baba ile yaparlar, her yeri gözalıcı ışıklarla donatarak yaparlar, çam ağacının altına hediyeler dizerek yaparlar, çorapların içine şeker doldurarak yaparlar. Yetişkinlerin bile etkilendiği bu ortamlar çocuklar üzerinde nelere sebep olur acaba? <br />
<br />
Çünkü bilirler ki çocuklar dille söyleneni değil, gördüğünü öğrenir. Yine bilirler ki ‘din’ duyguya hitap eder, gönle hitap eder. O nedenle çocuğa cazip, sevimli göstermek gerekir dini. Tonton bir noel dede iyi bir malzemedir, uçan ren geyikleri hem hayal gücüne hitap etmekte hem gönüllere yerleşmektedir. Böyle böyle dinini yani hristiyanlığı sever, benimser minik yürekler.<br />
<br />
Onları kınamam bu yaptıkları için. Bilakis tebrik ederim. Dinlerini evlatlarına sevdirmek içindir bu çabaları. Başarılı oldukları da bir gerçek. Peki bizim hissemize düşen ne burada? Hep demiyor muyuz “Batının iyi yanlarını örnek alalım.” diye. İşte bunu örnek alabiliriz. Kandillerimizi, bayramlarımızı hatta cuma günlerini çocuklara sevdirmek adına bu yöntemleri kendimize uyarlayabiliriz.<br />
<br />
Ama nasıl bir şeyse yüzde 90’ının Müslüman olduğunu iddia ettiğimiz ülkemizde özellikle dev AVM’ler yılbaşı/noel hazırlıkları yaparken kendilerini kaybediyorlar! En çok harcamayı bu dönem yaptıkları aşikar! Bunu görmek için AVM’ye gitmeye gerek yok. Araba ile önünden geçmeniz dahi yeterli. Koca binayı baştan aşağıya ışıklarla donatıp, en ulu çam ağacını AVM’nin önüne dikiyorlar. Hele ki içerisini ne siz sorun ne ben söyleyeyim… <br />
<br />
Bu nedenle özellikle anne babaları uyarıyoruz; yılbaşı çılgınlığı sona erene kadar sakın çocuklarınızı AVM’ye veya bu tür çarşılara götürmeyin! Hatta önünden dahi geçmeyin! Neden mi? Yukarıda belirttiğimiz gibi, o janjanlı, rengarek, albenili, şirin süslemeler biz yetişkinleri bile cezb ediyor. Çünkü hepsi profesyonel tasarımcılar tarafından hazırlanıyor. Çocuklar ne kadar etkilenmeden kalabilir? Biz biliyoruz ki çocuklarımızın bilinçaltı, kişilik özellikleri, hayata karşı duruşları meydana geliyor, amman dikkat!<br />
<br />
Okullarda da illaki yılbaşı kutlaması, hediyeleşmesi oluyor. Bu konuda da velilerin tepki göstermesi gerektiğini düşünüyorum… Bu konu uzar gider. Demek istediğim anlaşıldı umarım. Selamlar…<br />
<br />
NOT: Bu yazıda özellikle fotoğraf kullanmadım, bir de ben reklamlarını yapmak istemem hristiyan örf ve adetlerinin.<br />
<br />
Etiketler: Yılbaşı değil noel , yeni yıl değil noel , Müslüman noel kutlamaz , çocuklarınızı noelden koruyun , çocuklar için din eğitimi<br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-70538164413502901762016-04-13T04:56:00.001-07:002016-04-16T11:15:30.199-07:00SSVD’den daha da önemli bir şey var!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnDCG5B1WlEcR7r2q3kxbumiTvoJYI9Sa7rR8c12xtPbm6aAfr4O4_uQN8v6PlgUqWeLa-2otKaRCOWwzpyPvz5OaZE8EFBgNCWmRKDHEvsK68gNRX4teZ4aKRsfAgoSzqhtNeL_jnVrga/s1600/hypno+birthing.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnDCG5B1WlEcR7r2q3kxbumiTvoJYI9Sa7rR8c12xtPbm6aAfr4O4_uQN8v6PlgUqWeLa-2otKaRCOWwzpyPvz5OaZE8EFBgNCWmRKDHEvsK68gNRX4teZ4aKRsfAgoSzqhtNeL_jnVrga/s320/hypno+birthing.jpg" /></a></div><br />
SSVD’den daha da önemli bir şey var o da : ilk doğumun normal yapılması. Zaten bu sağlanırsa SSVD muhabbetine gerek kalmıyor. Bunun için de ilk bebeğini bekleyen anne adaylarının çok bilinçli olması ve doktor/ hastane seçiminde dikkatli olması gerekiyor.<br />
<br />
Öncelikle pek çok kadının ölüm riskini gerçekten taşıyan, çok geçerli mazaretler olmaksızın sezaryen yapıldığına inanıyorum. Kim ne derse desin, bunda da doktorun yönlendirmesi çok önemli. Sonuçta uzman olan doktor, sana bilgi verecek, seni yönlendirecek olan doktor. Ve sen doğum arefesinde belki artık hastanede yatışın yapılmış olarak yatakta en aciz anlarından birini yaşıyorsun… Doktorun ağzının içine bakıyorsun. <br />
<br />
Misal ben, ilk hamileliğimde kendimce kitaplardan, internetten çok okumuştum ama nasıl bir cahillik bilemiyorum 40+6’da “Çok geçikti bu bebek, artık müdahale gerek.” Lafını ciddiye alıp kuzu gibi hastaneye gittim hiç doğum belirtisi olmaksızın. Şimdi geriye baktığımda ‘biraz daha bekleseymişim’ diyorum. Nasip tabi. <br />
<br />
Anne adayları bebekleri için temel ihtiyaçları için hazırlık yapıyor elbette kıyafet, beşik, bez vb. Ama abartılıp lüks harcamalar da çok yapılıyor; bebek şekeri, kapı süsü, şerbet bardağı, bezden pastası, magneti, isme özel yastığı, loğusa tacı terliği, özel fotoğrafçısı, beybi şovırı derken… Bu ayrı bir yazı konusu burada belirtmek istediğim bunların seçimi, hazırlığı için anne adayları vakitlerini ve enerjilerini harcıyorlar. Ama bunlardan çok çok önemli bir şey var ki bebeğini Allah’ın sana vermiş olduğu şekilde, doğal yöntemlerle kucağına almak! Böyle lüks şeylere harcanacak enerjiyi, doğal doğum konusunda bilinçlenmeye harcasa annelerimiz ne güzel olur değil mi? Misal olarak başta görselini eklediğim kitabı tüm hamileler okumalıdır:HypnoBirthing Mongan Yönetemi. İnternette Pozitif Doğum hikayeleri var, onları okuyarak olumlu manada kendilerini hazırlamalıdır vb.<br />
<br />
Bu düzen böyle gitmeyecek, buna inanıyorum. Ama ne zaman ülkemizde hamilelik ve doğumla ilgili süreç en az müdahale ile gerçekleşir duruma gelir bilemiyorum. Bunun için anne adayları araştırmalı, talep etmeli! Şu an özel hastaneler uyanmaya başladı, işin ucunda para var ve talep de var; DOĞAL doğum akımı ve SSVD şuan özel hastanelerin gündeminde. Darısı DEVLET HASTANELERİNE!!! Sare Davutoğlu’nun da SSVD yaptırdığından hareketle hükümet politikası olarak tıp fakültelerinde verilen eğitime ve devlet hastanelerine el atılması gerektiğine inanıyor ve bir an önce harekete geçilmesini bekliyorum.<br />
<br />
Son söz olarak EĞİTİM ŞART diyorum. <br />
<br />
Anne adayları kendinizi ve bebeğinizi gerçekten önemsiyorsanız kapı süsünü, tüllü magnetleri bırakın da doğal doğum yapmanın peşine düşün!<br />
<br />
Şu yazı da ilginizi çekebilir. Okumak İçin TIKlayın!<br />
<a href="http://birmetreozgurluk.blogspot.com.tr/2016/04/nicin-ssvd-yapmak-istiyorum.html">Niçin SSVD Yapmak İstiyorum:</a><br />
<br />
sezaryenden sonra normal doğum , sezaryenden sonra normal doğum olur mu , sezeryenden sonra normal doğum , hep sezaryen mi , doğam doğum, sezaryenin zararları , sezaryen olmak istemiyorum , doğuma hazırlık , bebek hazırlığı nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-46199552658443874492016-04-04T11:01:00.000-07:002016-04-16T11:15:54.404-07:00Niçin SSVD Yapmak İstiyorum?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1_9d7FLhCx6kpukuKqJhZQfY6Kb3JSrlywtssrqpV_nCFeFgJaEQ5p4Pt7IPCu4hjx-rvLFnGs1-BKKrWymTQ-ggUpkpJ3vHZKs0dZ8u9koEZHg8Ip5xfL-pSuT674A4UEtvzeaq-Yupp/s1600/normal-dogum.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1_9d7FLhCx6kpukuKqJhZQfY6Kb3JSrlywtssrqpV_nCFeFgJaEQ5p4Pt7IPCu4hjx-rvLFnGs1-BKKrWymTQ-ggUpkpJ3vHZKs0dZ8u9koEZHg8Ip5xfL-pSuT674A4UEtvzeaq-Yupp/s320/normal-dogum.jpg" /></a></div><br />
İlk olarak kavramımızı açıklayalım çünkü “SSVD ne demek?” Diye soranlar olacak elbette. Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum demek. Ne yazık ki ülkemizde çok az bilinmekte ve çok az kabul görmekte… İşte bu yazının asıl yazılış amacı da bu! Ne kadar çok SSVD’den bahsedersek; internette, sosyal medyada, yazılı-görsel medyada, arkadaş sohbetlerinde, watsup gruplarında SSVD hakkında konuşursak, zamanla pek çok kişi bunu öğrenecek. Belki başta “Ne saçma şey, olur mu hiç sezaryenden sonra normal doğum?” diyerek reddedecekler, ama zamanla bunun gayet makul ve uygulanabilir olduğunu anlayacaklar.<br />
<br />
İkinci hamileliğimde konuştuğum çoğu insan ilk kez duyuyordu, sezaryen sonrası normal doğumun mümkün olabileceğini. Kimileri şaşırıyordu SSVD isteğime. Anlayamıyorlardı bu isteğimi, hala da tam olarak anlayacaklarını sanmıyorum. Nasıl anlatılır… Bilemiyorum. Aslında bu yazıyı biraz da bu yüzden yazdım. Kendim de anlamak için.<br />
<br />
A- Öncelikle Allah’ın kainatı muazzam bir düzen ve mükemmellikte yarattığına inanıyorum. Şimdi burada sonsuz örnekler vermeye gerek yok, hepimiz her an şahit olabiliriz muhteşem ahenge. Kainat kimin için yaratıldı? Cevap: insan için. Eşrefi Mahlukat yani en şerefli yaratık kim? Cevap: İnsan. <br />
<br />
Şimdi buradan hareketle bir ve iki diyelim:<br />
<br />
1- Öyleyse insanın devamlılığını sürdürmesi gerekiyor. Çünkü evrende başrol oyuncusu; İNSAN. Dünya, uzay, hatta cennet cehennem dahi insan için var çünkü. İnsanoğlunun devamı için doğumun olması gerekiyor. Bütün havyalar dış müdahaleye gerek duyulmaksızın doğum yaparken, insan bunu neden yapamasın? Tamam insan ve hayvan farklı, en basitinden hayvan doğunca kıyafet giymez, insan giyer. Ama yine de insanın DOĞURABİLİR kabiliyette olması gerekiyor evrendeki düzene göre.<br />
<br />
2- Yaklaşık 40 hafta, 280 gün süren hamilelik boyunca kadınlar günlük yaşamlarına devam ediyorlar. Tamam bazı hareketleri kısıtlanıyor belki, yeme içmelerine de özen gösteriyorlar ama bu çabaların hiç biri, sıfırdan bir insanın vücut bulmasına yetecek şeyler değil. Anne yoğurt yiyor, kalsiyum hoop bebek için gerekli yere gidiyor, anne köfte yiyor protein hoop ilgili yere gidiyor. Ay ay hatta hafta hafta takip ediyoruz bebeğin karnımızdaki gelişimini, çok şükür bir sıkıntı yoksa zaten tıkır tıkır işliyor süreç… Yok bu hafta göz kapakları yaratıldı, yok bu hafta böbrekler çalışmaya başladı, aa artık bebeğiniz sesleri duyabiliyor derken derken haftalar ilerliyor. Madem böyle yolunda bir ilerleyiş var, son anda sorun çıkması neden, doğum yapamamak neden? <br />
<br />
<br />
B- Hem “eskiden sezaryen mi varmış?” Şuan da sezaryenzede olan bütün arkadaşlarım ve ben normal doğum ile dünyaya gelmişiz. 1980ler kuşağı diyelim kısaca. Bizim anne ve babalarımız da normal şekilde dünyaya gelmiş. Bize gelince nolmuş???<br />
<br />
1- Şimdi şöyle itirazlar gelecek, ama eskiler sağlıklı besleniyordu, tarlada tapanda çalışıyordu, bizim vücudun dengesi bozuldu hormonlu yemekten, hareketsiz hayattan vb. Bir yere kadar tamam, kabul edilebilir gerekçeler ama hep mi Türkiye’deki kadınların sistemi bozuldu? Başka ülkelerde yani hem batıda hem doğuda hala kadınlar çatır çatır doğum yapıyor! Hep mi bize gelmiş hormonlu meyvalar?? <br />
<br />
2- Bir diğer muhtemel itiraz da şu: Eskiden bebek ve anne ölümleri çok oluyormuş. Tamam bu da bir yere kadar kabul edilebilir. Ama şu anki sezaryen oranına bakarsak, tarihin hiçbir zamanında bu kadar büyük sayıda anne-bebek ölümleri gerçekleşmemiştir sanırım! Çevremde bir iki istisna hariç arkadaş ve akrabalarım özel hastanede sezaryen olduk. Bu hesaba göre bizim veya bebeklerimizin ölmesi veya kalıcı hasar oluşması gerekiyordu ki bu benim çevremde yüzde 80 gibi bir oran…<br />
<br />
Kısacası:<br />
<br />
Allah’ın kadını DOĞUM YAPABİLİR olarak yarattığını, bu fıtrata müdahale edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.<br />
<br />
Allah’ın verdiği bu doğal hakkımı kullanmak istiyorum.<br />
<br />
Her anımızın kimyasal/ fabrikasyon/ sentetik vb. ile kuşatıldığı bu kapitalist dünyada bebeğimin dünyaya ilk adım atışının olabildiğince DOĞAL olmasını istiyorum.<br />
<br />
Yaşamımı mümkün mertebe sağlıklı geçiren bir insan olarak, durduk yere kesilip biçilmek, ameliyathane ortamını teneffüs etmek istemiyorum. <br />
<br />
İlk doğumumu bir şekilde sezaryen yaptığım/ yaptırıldığım için sonraki bebeklerde buna mecbur edilmeyi reddediyorum.<br />
<br />
Belki burada yazamadığım başka nedenler de var… <br />
<br />
SSVD bir lüks değildir, şımarıkça bir istek hiç değildir. Her sezaryen olmuş annenin hakkıdır!<br />
<br />
Benden bu kadar şimdilik. Ama SSVD hakkında yazacaklarım var daha…<br />
<br />
SSVD'ye destek için <a href="https://www.change.org/p/bir-kere-sezaryen-ve-hep-sezaryen-olmak-zorunda-de%C4%9Fil">İMZA KAMPANYASINA KATILIN! TIK TIK</a><br />
<br />
SSVD nedir? Niçin SSVD? Sezaryen sonrası normal doğum yapılır mı? Sezaryen sonrası hep mi sezaryen olmak zorunda? sezaryenden sonra normal doğum , sezaryenden sonra normal doğum olur mu , sezeryenden sonra normal doğum , hep sezaryen mi , doğam doğum, sezaryenin zararları , sezaryen olmak istemiyorum , doğuma hazırlık , bebek hazırlığı nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-29232256563013227652016-03-01T11:38:00.002-08:002016-03-01T11:48:25.177-08:00Kitaplarıma; Varlığın Yakıyor Yokluğun Yok Ediyor!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp_w4JUJFoOm_3770tL14UESZRNA-t23Hb3zWdScySxuLpF3IAN1TL5EGhbsfTBf00fuVWgth2iNwQEVp4P8Oh-KhoaaBZFTKdSEhqmNQLEiCysIjswMZeVnFTGok3iiPBIJvjrGi9-Cc_/s1600/ald%C4%B1%C4%9F%C4%B1mkitaplar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgp_w4JUJFoOm_3770tL14UESZRNA-t23Hb3zWdScySxuLpF3IAN1TL5EGhbsfTBf00fuVWgth2iNwQEVp4P8Oh-KhoaaBZFTKdSEhqmNQLEiCysIjswMZeVnFTGok3iiPBIJvjrGi9-Cc_/s320/ald%C4%B1%C4%9F%C4%B1mkitaplar.jpg" /></a></div><br />
Taşındık! Böyle bir kelimeyle ne güzel söyleniyor değil mi? Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor! Taşınmadan uzun süre önce kitapları kolilemeye başladık, nereye elimizi atsak kitap çıkıyor... Kitaplıktan, vitrinden, yatağın altından, balkondan. Baktık bu kitaplara koli yetmeyecek önden baya bir koliyi götürüp kitapları yeni eve boşalttık, kolileri tekrar kullandık. Tabi eşim sürekli söyleniyor 'Atalım bunları, eleyelim! Her taşındığımızda sayıları giderek artıyor vb.' Ben ise kitaplarla sıkı gönül ilişkisi kuranlardanım. Okuduğum kitapları asla elden çıkaramam, orada var olduğunu bildiğin eski bir arkadaş gibi beklerler kenarda, görünce mutlu olurum. Tabi bir de henüz okumadıklarım vardır, onları da hep bir gün okuyacağımı düşünürüm.<br />
<br />
Bir de tek suçlu ben değilim, eşim de kendi çapında okumaya meraklı. Onun ilgi alanıyla benimki farklı olduğu için ortak kitaplara pek takılmayız, bu nedenle de kitap sayısı biraz daha artıyor tabi. Bir de bizim oğlan var. 5 Yaşına girecek. Onun dinazorlu, okyanuslu, korsanlı hikaye, etkinlik, boyama kitapları da eklenince... Taşınırken gözümü kararttım bir an oğlanın hepsini boyadığı bir boyama kitabını geridönüşüme koydum. Çocukta 6.his mi vardır nedir, onca kargaşada fark etti! "Anne kitabım nerede, ben ona bakacaktım, atmadın değil mi?" tövbee, bozuntuya vermeden çıkardım verdim. Yine bir şey atmayı başaramadım!<br />
<br />
Yeni eve taşındık bitmedi kitap krizimiz. yerleştir yerleştir bitmiyor! Artık bazıları kolide kaldı, öyle bekliyorlar... Evlenirken alınan meşhur salon takımını almamıştım hani konsollu falan olan. Sadece bir adet vitrin almıştım onu da kitaplık yapmak niyetiyle. En başta niyetim kitaplık olduğundan cam olan raflarının yerine bir de tahta raf yaptırmıştım. İlk evlenince "Aaa yeni gelin evi, vitrin olarak kullan biraz..." yönlendirmeleri ile vitrin vazifesi gördü. Zamanla bir raf iki raf derken yarı yarıya kitap doldu. Şimdi ise komple kitaplık yaptım gitti. Tabi kolide hala bekleyen kitaplar var.<br />
<br />
Asıl diyeceğime gelemedim bir türlü. Yeni kitap alacağım bir aydır ama gündemimiz bu minval üzere olduğu için eşime diyemedim bir türlü cesaret edip. Dışarı da çıkamıyorum ki kendim alayım. Tabi bu arada biz Hacamat, Derin Tarih, CF, Gerçek Hayat, Bilim Teknik, Bilim Çocuk, Meraklı Minik, CafCaf aldık yeni eve taşındıktan beri. Çoluk çocuğun rızkını dergiye yatırıyoruz sanırım... Neyse sonunda açtım siteyi verdim siparişleri, eşime "Hadi ödemeyi yap, kitap alıyorum." dedim. "Evde bir sürü var, onları oku." dedi. 'He he' dedim. Fazla tepki vermedi beni kararlı görünce :) Neyse asıl mesele bu da değil. Amma uzattım ya... Ben böyle mutluyum kendime üç tane kitap sipariş ettim diye, sonra oğlana dedim ki o da mutlu olsun diye "Senin için de bir tane kitap aldım oğlum. (Küçük Kara Balık)". Sonra bir an jetonum düştü, en ben OYUN TAKVİMİni kimin için aldım? Oğlan için. E doğumla ilgili kitabı kimin için aldım, karnımdaki oğlum için... E ben kendime hiç birşey almamışım ki! Bir an karışık duygular hissettim. Öncelikle ben artık iyice ANNE OLMUŞUM dedim. <br />
<br />
Aslına bakarsanız bunların hepsini ben kendim için aldım! Bir ben vardır bende benden içeru tarzı bir şey. Demek ki annelik tasavvufî pencereler de açıyor :). İşin kötüsü kitapları 'ben' aldı oluyorum! Bir sorun ama niye alıyorum, kime alıyorum... <br />
<br />
<br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-77495789409197614122015-11-09T00:35:00.002-08:002015-11-09T00:46:27.747-08:00DİNÎ İÇERİKLİ ÇOCUK ŞARKI SÖZLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLzK0QcxWTkBDGEAiPp0pWyYTtE82Gg_ViWpthf0je46jrSR9gU1p7xjS3MQ-y_nVngH7LZC7qGE7pZd5TzHYuqqJphfh-9zh89nPLIe-LEsRfQm-H1pdwiWOVquP1J_fvic4UP0p3EFjs/s1600/depositphotos_6856981-Music-Kids.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLzK0QcxWTkBDGEAiPp0pWyYTtE82Gg_ViWpthf0je46jrSR9gU1p7xjS3MQ-y_nVngH7LZC7qGE7pZd5TzHYuqqJphfh-9zh89nPLIe-LEsRfQm-H1pdwiWOVquP1J_fvic4UP0p3EFjs/s320/depositphotos_6856981-Music-Kids.jpg" /></a></div><br />
Yaklaşık bir sene önce blogumda çocuk şarkısı hakkındaki değerlendirmemi yazmıştım. Yazının ilk düşünce hali bir nevi özeti <a href="http://birmetreozgurluk.blogspot.com.tr/2014/10/bir-cocuk-sarks-hakknda.html">Yazı burada</a><br />
<br />
Daha sonraları bunun sadece blog yazısı olarak kalmaması, bilimsel verilerden da faydalanarak akademik manada ifade edilmesi gerektiğini düşündüm. Ve karşınıza bu sempozyum tebliği çıktı. <br />
<br />
Bu makaleyi II. ULUSLARARASI ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI SEMPOZYUMU'nda (23-24 Ekim İstanbul) sundum. Şimdi de din eğitimi ile alakalı eğiticiler ve ebeveynler okusun diye bloguma ekliyorum. <br />
<br />
DİNÎ İÇERİKLİ ÇOCUK ŞARKI SÖZLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME<br />
<br />
ÖZET<br />
<br />
<br />
Çocuk şarkıları, çocuk eğitimi için son derece önemlidir. Sözel olarak verilmek istenen bilgilerin, melodili ve kafiyeli bir şekilde verilmesi çocuklar tarafından mutlulukla kabul edilmekte ve daha kalıcı olmaktadır. Bu nedenle din eğitiminde de şarkılardan istifade edilmek istenmekte; bu amaçla çocuk şarkıları hazırlanmaktadır. Son yıllarda ülkemizde dinî eğitimde mevcut olan yaş sınırının kalkmasından dolayı, çocuklara yönelik din eğitimi faaliyetlerinde gözle görülür bir artış olmuştur. Bu artış, din eğitiminde kullanılacak materyal arayışına sebep olmuştur. Bundan dolayı çocuklara yönelik dinî içerikli şarkı albümlerinde de artış olmuştur. Eğitimciler ve veliler tarafından çocuklara dinletilen/ öğretilen bu şarkılar acaba gerçekten çocuklara yönelik midir? Bu çalışmada bazı çocuk şarkılarının sözleri ele alınacaktır. Şarkı sözleri çocuk edebiyatı bağlamında incelenecektir. <br />
<br />
Ele alınan şarkıların çocuk merkezli değil, yetişkin merkezli olarak hazırlandığı görülmüştür. Şarkıların sözleri incelendiğinde çocukların gelişim özelliklerine uygun olmadığı tespit edilmiştir. Bu eserlerle sağlıklı bir din eğitimin verilmesi mümkün görülmemektedir. Bu çalışma ile son derece hassas olmakla beraber ihmal edilen bu konuya dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak amaçlanmaktadır. <br />
<br />
Anahtar Kelimeler: Çocuk şarkısı, çocuk edebiyatı, din eğitimi, pedagoji<br />
<br />
<br />
<br />
Giriş<br />
<br />
Çocuk şarkıları, çocuk eğitimi için son derece önemlidir. Çocuklara öğretilmek istenen bilgilerin, melodili ve kafiyeli bir şekilde verilmesi oldukça başarılı bir yöntemdir. Çocuklara özellikle de okulöncesi dönemindekilere, klasik öğretim usulü olarak adlandırılan anlatım(takrir) yöntemi pek hitap etmemektedir. Çünkü okulöncesi çocuğu için en önemli şey, oyun oynamaktır. Çocuklar oyunu, ciddi bir iş olarak görürler, oyun olsun diye oynamazlar. Oyun ile hem beden hem ruh olarak kendilerini ifade eder. (Bilgin, 2004: 147) Eğer bir bilgi oyunun içinde çocuğa verilebiliyorsa, üst düzey bir başarı elde edilmiş olur. Çocuk oyun oynarken farkına varmadan öğrenir böylece maksat hasıl olur. İşte çocuk şarkıları tam burada önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü neşeli, hareketli bir şarkıyı söylemek çocuklar için bir nevi oyundur. <br />
<br />
Hayatın 2- 12 yaş arasındaki dönemi çocukluk olarak adlandırılır. Araştırmacılar çocukluk dönemini çeşitli bölümlere ayırırlar. Çocukların gelişim aşamalarıyla ilgili farklı yaşlar belirtilmektedir. Çalışmamızda da başvurduğumuz farklı kaynaklarda farklı yaşların zikredildiği görülmektedir. Bunun temel nedeni, çocuklardaki gelişimin kişiden kişiye değişmesidir. Bununla birlikte yaklaşık olarak yakın yaşlar belirtilmektedir. İncelediğimiz şarkıların hedef kitlesini oluşturan çocuklar ‘ilk çocukluk’ veya ‘oyun dönemi’ olarak adlandırılan döneme girmektedir. Yaklaşık 2 yaştan başlayarak 8 yaşa kadar süren çağa ‘oyun çağı’ da denmektedir. (Ay, 2010: 34) Başka kaynaklarda bu dönem 3-6 yaş arası olarak da belirtilmektedir. Bu süreçte oyun çocuk için o derece önemlidir ki bu dönemin isimlendirilmesinde dahi oyun yer almaktadır. Çocuklar oyunla hayatı öğrenirler. Diğer çocuklarla nasıl oynaması gerektiğini, çıkan çatışmaları nasıl çözeceklerini kavramaya çalışırlar. Oyunlar sayesinde girişkenlik becerileri gelişir. (Karaköse, 2012: 33)<br />
<br />
Çocuklar kafiyeli tekerlemeleri, melodilerini kolay söyleyebildikleri şarkıları severler. Kimi zaman ise sözlerine bile dikkat etmeksizin sürekli bu akıcı sözleri mırıldanırlar. Çoğu çocuk tekerlemesinin pek de anlamlı olmamasına rağmen belki de asırla boyu varlığını koruduğunu görürüz. Örnek olarak hepimizin aşina olduğu şu tekerlemeyi verebiliriz: “Çatlak, patlak, yusyuvarlak, kremalı börek, sütlü çörek, çek çek amca, burnu kanca…” Pek de manalı görülmeyen bu tekerleme çocuklar tarafından benimsenmektedir. Çünkü böyle bir tekerlemeyi söylemek çocuğu eğlendiren, onun dünyasında oyun olarak kabul gören bir şeydir. Çocukların dünyasına hitap etmesi açısından, bilgi öğretiminde çocuk şarkılarından istifade edilmesi son derece önemlidir. Çünkü çocuklara “Size güzel bir şarkı öğreteceğim!” veya “Haydi hep beraber şarkı söyleyelim!” denildiğinde bunlar, “Şimdi size ders anlatacağım, iyi dinleyin.” teklifinden çok daha cazip gelecektir. Çocuklar şarkıyı öğrenmeyi, söylemeyi memnuniyetle kabul edeceklerdir. Mutlu bir ortamda öğrenilen bilgiler ise sıkıcı bir ortamda öğrenilenlere kıyasla çok daha kalıcı ve bireyin hayatında yön göstericidir. Çocuk şarkılarının etkinliğinin farkında olunması nedeniyle ‘diş fırçalama, sağlıklı beslenme’ gibi çocuklara duyarlılık kazandırılmak istenen alanlarla ilgili pek çok şarkı sözü yazılmış ve bestelenmiştir. <br />
<br />
22 Ağustos 1999’da Mesut Yılmaz başbakanlığındaki ANAP- DSP- MHP koalisyonunda Kur’an kurslarında eğitim almak için 12 yaş sınırı getirilmiştir. Yasa gereği en küçük yaş olarak ancak ilkokul beşinci sınıfı bitiren çocuklara din eğitimi verilmesine müsaade edilmiştir. 8 Nisan 2012 tarihinde ülkemizde dinî eğitimde mevcut olan yaş sınırının kalkmasından dolayı, çocuklara yönelik din eğitimi faaliyetlerinde gözle görülür bir artış olmuştur. Okul öncesi eğitim veren kreş ve anaokulları velilerden gelen yoğun taleple paralel olarak dinî eğitime ağırlık vermeye başlamışlardır. Yasak öncesinde ülkemizde kreş/ anaokulu oranı çok yüksek değildir. Şu an ise ev hanımları dahi çocuklarını 3-4 yaşından itibaren bu kurumlara göndermektedir. Bu bağlamda ‘değerler eğitimi’ olarak adlandırılan ahlak dersleri, temel ibadetler, dua ve sure ezberleri ve elif bâ öğretimi okul öncesi eğitimde yer almaya başlamıştır. Bu eğitimlerin ne kadar çocukların gelişimine uygun olduğu, kullanılan materyallerin durumu ve öğretmenlerin yeterliliği başka bir çalışma konusu olmakla beraber çok eksikler barındırdığı düşünülmektedir. <br />
<br />
Ne yazık ki ülkemizde okul öncesi din eğitimini düzenleyen ve denetleyen bir kurum bulunmamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı müfredat ve kitaplar bütün özel okullarda geçerlidir ve aynı şekilde özel okullar M.E.B.’in denetimi altındadır. Okulöncesi din eğitimi hususu ise ülkemizde çok yeni bir alan olduğu için henüz bir sisteme sahip değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı ancak 2013- 2014 eğitim öğretim yılında 4-6 yaş grubuna yönelik çocuklar için Kur’an Kursu eğitim faaliyetine başlamıştır. D.İ.B. okulöncesi Kur’an kurslarında kullanılmak üzere müfredat ile öğretici kitabı ve etkinlik kitabı hazırlamıştır. Lakin bu müfredat ve kitaplar sadece Diyanet’e bağlı kurslarda kullanılmaktadır. Diğer okulöncesi kuruluşlar özel yayınevleri tarafından hazırlanan kitapları kullanmaktadır. Bu eserler ise D.İ.B. veya M.E.B. gibi hiçbir kurumun incelemesinden geçmiş değildir. Okul öncesi din eğitimi, çocuğun ömür boyu dinî duygu ve inanışını etkileyecek çok hassas bir süreçtir. Lakin bu tabloya göre ülkemizde henüz profesyonellikten çok uzak olduğu görülmektedir.<br />
<br />
Okulöncesi din eğitime olan ilgi, din eğitiminde kullanılacak materyal arayışına sebep olmuştur. Bu süreçte çocuklara yönelik hikâye, masal, etkinlik kitaplarının yanı sıra çocuklara yönelik dinî içerikli şarkı albümlerinde de artış olmuştur. Şarkılarla öğretimin kolay ve eğlenceli olması nedeniyle din eğitiminde şarkılardan istifade edilmek istenmekte; bu amaçla çocuk şarkıları hazırlanmaktadır. Eğitimciler ve veliler tarafından çocuklara dinletilen/ öğretilen bu şarkılar acaba gerçekten çocuklara yönelik midir? Şarkılar, hedef yaş grubunu oluşturan çocukların psikolojik gelişimine uygun mudur? <br />
<br />
Çalışma alanımız edebiyat ve eğitim olduğundan şarkıların müziği değil, sadece sözleri değerlendirilecektir. Çocuk edebiyatını, eğitim bilimleri ve pedegojiden bağımsız olarak ele almak mümkün değildir. Dolayısıyla bu alanlardaki kaynaklardan da istifade edilmiştir. Şarkı sözleri, çocuk edebiyatı bağlamında incelenecektir. Çocuk edebiyatı denilince 2- 12 yaş aralığına hitap eden geniş bir aralık söz konusu olmaktadır. Bu yaş aralığındaki bireylerin çok hızlı geliştiği ve değiştiği aşikardır. Bu nedenle çalışmamızda çocuk edebiyatı, bütün bu yaş grubunu dahil edecek şekilde değil, sadece incelediğimiz şarkıların hitap ettiği yaş aralığına yönelik ele alınacaktır. Bu da ‘ilk çocukluk’ olarak adlandırılan dönemdir.<br />
<br />
Dinî İçerikli Çocuk Şarkı Sözleri Üzerine İnceleme<br />
<br />
Bu çalışmada popüler olan iki çocuk şarkısı ele alınacaktır. İnceleyeceğimiz şarkıların ilki ‘Peygamberi Görmek İçin’, ikincisi ise “En Büyük Kim? Allah” şarkısıdır. Bu iki şarkı da ilk dinlenildiğinde çocuklara uygun olduğu izlenimi vermektedir. Şarkıların melodisi, kafiyeli ve akıcı sözleri hızlı benimsenmelerine neden olmaktadır. Aynı zamanda şarkıların çocuklar tarafından seslendirilmesi de ilk etapta oldukça sempatik gelmekte ve çocuklara uygun olduğu kanaatini güçlendirmektedir. Peki bu şarkılar gerçekten çocuklara ne derece uygun içeriklere sahiptir? Bunu anlamak için şarkıların sözlerine biraz daha yakından bakmak ve üzerinde düşünmek lazımdır. İki şarkıyı tek tek ele alacağız. Öncelikle “Peygamberi görmek için” şarkısının sözlerine bakacağız. Şarkının sözleri bütün olarak şöyledir:<br />
<br />
Peygamberi görmek için<br />
Peygamberi görmek için<br />
Neler, neler, neler<br />
Neler vermezdim<br />
<br />
Harçlığımın yarısını<br />
Yumurtamın Sarısını<br />
Elmaların irisini<br />
Hayır Hepsini<br />
<br />
En sevdiğim oyuncağım<br />
En sevdigim oyuncağım<br />
Uçurtmam, yarış arabam<br />
Güzel bebeğim<br />
<br />
Sana Canım feda olsun<br />
Sana Canım feda olsun<br />
Gönlümün sultanı<br />
Canım peygamberim<br />
<br />
Bu şarkının sözlerini yazan kimse neyi amaçlamış, nasıl bir duygu ve düşünceyle bu sözleri kaleme almıştır? Anladığımıza göre burada çocuklara hitap eden bir şarkı yazılması hedeflenmiştir. Çocuklarla empati yapılarak onların dünyasına girmeye çalışılmış görünmektedir. Lakin empati kurulma noktasında başarılı olunamamıştır. Empati, ‘Bir kişinin kendisini karşıdaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakmak, o kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamak, hissetmek ve bu durumu karşı tarafa iletme sürecidir.’ Burada dikkat edilmesi gereken en temel nokta karşıdaki insanın fenomenolojik alanına girilmesidir. Psikoloji bilimine göre her insanın fenomenolojik alanı vardır. Her insan kendisini, çevresini kendine has bir bakış açısıyla algılar. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun gözleriyle bakmalı, olayları onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız. (Dökmen, 2001: 135-136) Bu şarkıda çocukların dünyasına ait ögeler sıkça yer almıştır lakin çocukça bir bakış yakalanamamıştır. Aksine tam bir yetişkin olarak hadiselere yaklaşılmıştır. Şarkıyı bölüm bölüm ele alarak inceleyeceğiz.<br />
<br />
Peygamberi görmek için<br />
Peygamberi görmek için<br />
Neler, neler, neler<br />
Neler vermezdim<br />
<br />
Bu şarkıda çocuğa ‘Peygamberi görmek’ gibi son derece soyut olan bir kavramın karşılığında neler vermesi gerektiği salık verilmektedir. Şarkının hedef kitlesi olan ‘ilk çocukluk’ dönemindekiler soyut kavramları anlayamazlar. 4-6 yaş çocukların zekası henüz mücerred (görünmeyen) kavramları anlayacak seviyede gelişmemiştir. (Ay, 2010: 35) İlk çocukluk dönemi 3-6 yaş, ikinci çocukluk dönemi ise 6-12 yaştır. Çocuklar ikinci çocukluk döneminin ilk yıllarında bile hala somut düşünürler. Soyut kavramları anlamakta ve sembolik düşünmede zorluk çekerler. Ancak 9- 10 yaşından itibaren soyut düşünme yeteneğinde artış olur. (Eden, 2001: 106)<br />
<br />
Burada ki ‘Peygamberi görmek’ olarak adlandırılan soyut kavram, yetişkinlerin bile idrak etmekte zorluk çekeceği bir muhtevadadır. İlerleyen mısralarda ise çocukların işi iyice zorlaşmakta, onlardan çok büyük beklentiler içine girilmektedir. Hem de bu yapılırken çocuk dünyasına girildiği zannedilmektedir:<br />
<br />
Harçlığımın yarısını<br />
Yumurtamın Sarısını<br />
Elmaların irisini<br />
Hayır Hepsini<br />
<br />
En sevdiğim oyuncağım<br />
En sevdigim oyuncağım<br />
Uçurtmam, yarış arabam, <br />
Güzel bebeğim<br />
<br />
Belki burada dile getirdiklerimizi kimileri aşırı tepkiler olarak görecektir ama gerçekten çocukların ruh dünyasını tanıyan herkesin bu konuda bize katılacağını düşünmekteyiz. Bu dizeler ile çocuk tam anlamıyla köşeye sıkıştırılmıştır. Çocuktan hayatında en değer verdiği şeyler istenmektedir. Bunlar ayrıntılarıyla vurgulanarak, çocuk üzerindeki psikolojik baskının şiddeti arttırılmaktadır. Sağlıklı bir çocuğun dünyası, yetişkin dünyasından apayrıdır. Şöyle ki biz yetişkinler için hiçbir maddî değeri olmayan kırık bir oyuncak veya sokakta bulunmuş bir tahta parçası çocuk için son derece değerli olabilir. Onu asla elinden bırakmak istemez hatta gece onunla uyur. Birisi onu elinden almak istese, tüm varlığıyla karşı koyar. Çünkü 2-6 yaşlarındaki çocuklar dünyayı sadece kendi bakımından görmektedir. Ona göre çevresindeki kişiler ve eşyalar onun için yaratılmıştır. Buna egosantrizm denilmektedir. Egosantrizm dönemindeki çocuk, devamlı kendinden bahseder, oyuncaklarını kimseyle paylaşmak istemez. Bu durum bencillik değildir, iyi bir eğitimle kendine ve başkalarına saygı duygusunun gelişmesine imkan sağlar. (Ay, 2010: 62-63) Hal böyleyken çocuktan ‘en sevdiği oyuncağı, uçurtmasını, yarış arabasını, güzel bebeğini’ istemek ve eğer bunları feda ederse sanki manevî bir mertebe kazanacağını söylemek ne kadar doğrudur? Bir yetişkin için yarış arabası, güzel bebek basit şeylerdir, adı üzerinde sadece birer oyuncaktır. Ama ya çocuk için? Çocuk için bunlar onun tüm mal varlığıdır, dünyasıdır, en değer verdikleridir! Eğer siz çocuğun değer verdiklerini önemsemezseniz, çocukla iletişim kurmada başarılı olamazsınız. <br />
<br />
Şu unutulmamalıdır ki ‘çocuklar için’ başka 'çocuklarla ilgili' başkadır. Çocuk şarkılarının sözünü yazmak ayrı bir uzmanlık işidir. Hitap ettiği yaş grubunun psikolojik özelliklerinden tutun da içinde yaşadıkları toplumun sosyal ve kültürel yapısına kadar konuda birçok konuda bilgi sahibi olmayı gerektirir. (Şenay, 1992: 269)<br />
<br />
Şimdi hadiseye yetişkinler penceresinden bakalım. Böyle bir yetişkin ilahisi olamaz mı? Olabilir elbette. Çünkü yetişkinler, iş ciddiye varınca bazı şeyleri yapmaktan aniden vazgeçseler de, öncesinde vaatlerde bulunabilirler. Abartılı sözler söylemek, yapamayacakları şeyleri yapacakmış gibi ifade etmek yetişkin dünyasında sıkça rastlanılan durumlardandır. Dolayısıyla bu, onların ruh dünyasını fazla etkilemez. Ama okulöncesi çocuklarında yapmayacağı şeyleri dile getirme yoktur. Çocuklar nettir. Şarkıda eğer ki elmaların irisini vereceğim diyorsa, o verilecektir. Çocuk buradaki her bir kelimeyi ciddiye alır, emir telakki eder. Çünkü onlar her şeyi olduğu gibi kabul ederler. Çocukların mecazî kavramları nasıl anladıkları hakkında yapılmış bir çalışmada çocuklara bazı kelimelerin anlamları sorulmuştur. Örneğin çocuklar ‘yumuşakbaşlı’ kelimesinin anlamı için ‘pamuk’, ‘yastık’, ‘saçı yumuşak’ cevaplarını; ‘açıkgöz’ kelimesinin anlamı için ‘uyanmak’, ‘hep açık tutan göz’, ‘uyusalar bile gözleri hep açıktır’ cevaplarını vermişlerdir. (Mağden; Gündoğan, 2009: 11-12)<br />
<br />
Çocuklar mecazî ve soyut kelimeleri anlayamayacağı için şarkının sözlerini ciddiye alacaklardır. Bu durumda da çocuk, kolay kolay arabasından, bebeğinden vazgeçemeyeceği için kendini suçlu hissedecektir. Çocuklardan bir şey yapmalarını isterken, makul taleplerde bulunmak gerekir. Bazen çocuktan beklenilen görev onun takvim yaşına ve gelişim dönemine uygun olmamaktadır. Kas gücünü ve psikolojik durumunu zorlayabilmektedir. Bu beklentiler çocuğun strese girmesine ve beklentileri yerine getirememesi sonucu özgüven zedelenmesine neden olmaktadır. ‘Ben yapamıyorum’ diye düşünen çocuk kendini suçlu hissetmektedir. Bazen de bu aşırı beklentiler çocuğu yalan söylemeye itebilir. (Aydın, 2007: 172,173) Şarkıdaki beklentiyi yerine getirmeyen çocuk ailesinin, öğretmeninin nazarında kendisini kötü çocuk kabul edecektir. Bu masum şarkının karşısında çocuğun düştüğü durum ne üzücüdür. Arabasını verse bir türlü vermese bir türlüdür.<br />
<br />
İlk çocukluk dönemindeki çocuk soyut bir kavram için, elindeki somut şeyleri feda edemez. Şarkıda mana olarak yaklaşık şöyle denilmektedir: “Bana oyuncağını ver sana Allah’ın rızasını vereyim?” Bu öneriyi kabul edecek bir çocuk tanıyor musunuz? Çocuklar basit düşünür. Eğer Peygamberi görmek için bunları vermesi gerekiyorsa, Peygamberi görmek iyi bir şey değildir. Çünkü ondan yarış arabasını, bebeğini feda etmesi beklenmektedir. Bu durumda çocuk zihninde, oyuncaklar ‘olumlu, sevilen’ taraf; peygamberi görmek ise ‘olumsuz, sevilmeyen’ taraf olarak yer alır. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEid3qybpwNLQ3ed4amJ8sz1Cw_aQN_vQ4QwRy5SJf3lX2w43QpPf73DpL3JLXQ_pbZJjwiAgLOKIcd3gWmTNsf7Drj1t_purvPiy1N-IVZMbn1SUSwCj2k2qYYjGTi1ac_pHgBVZ9KzyvrE/s1600/article-2066623-0EF44A4C00000578-44_468x476.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEid3qybpwNLQ3ed4amJ8sz1Cw_aQN_vQ4QwRy5SJf3lX2w43QpPf73DpL3JLXQ_pbZJjwiAgLOKIcd3gWmTNsf7Drj1t_purvPiy1N-IVZMbn1SUSwCj2k2qYYjGTi1ac_pHgBVZ9KzyvrE/s320/article-2066623-0EF44A4C00000578-44_468x476.jpg" /></a></div><br />
Hristiyan dünyası çocuklara dinlerini sevdirmek, onların gönlüne hitap etmek için ‘noel baba’ figürünü başarıyla kullanmaktadır. Noel baba, çocuklara oyuncaklar getiren, sevimli bir dede şeklinde sunulmaktadır. Bu imaj, her türlü medya faaliyetleri, alışveriş sektörü, okullar ve aileler tarafından desteklenmektedir. Böylece ‘hediye oyuncak dağıtan noel baba’ ile çocuklara dinî bir bayram olan noel ve dinî bir kişilik olan aziz Nikola (Nicholaos) sevdirilmektedir. Bu açıdan bakıldığında söz konusu şarkıda ise çocuklara yönelik tam tersi bir tutumun yer aldığı görülmektedir. Hz. Peygamberin “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin.” hadis-i şerifi özellikle çocuk din eğitimi hususunda bizim için temel ilke olmalıdır. (Buhari, İlim: 11) <br />
<br />
Eğitim bilimlerinde, öğrenme genelde bilişsel, duyuşsal ve psikomotor olmak üzere üç alana bölünür. Bilişsel öğrenme, zihinsel etkinliklerin ağırlıkta olduğu bilgiyi tanıma, hatırlama, onun üzerinde işlem yapma gibi davranışları kapsar. Duyuşsal öğrenme, bir nesne veya olaya karşı ilgi, tutum ve duygu geliştirme davranış eğilimlerini içerir. Psikomotor öğrenme ise belirli fiziksel hareketlerin doğru, hızlı yapılmasını amaçlar. (Yalın, 2004 :27-29) Din eğitiminin özellikle itikat kısmı, duyuşsal öğrenmenin kapsamına girer. İman esaslarının öğretiminde amaç, çocukların bunlara ilgi duyması, bunları benimsemesi ve sevmesidir. Bu da ancak çocukların duygu dünyasına hitap edilerek, onların gönlüne girilerek sağlanır. <br />
<br />
Sana Canım feda olsun<br />
Sana Canım feda olsun<br />
Gönlümün sultanı<br />
Canım peygamberim<br />
<br />
Bu dizeler ise ‘Canım feda olsun’, ‘Gönlümün sultanı’ gibi çocuğun anlayamayacağı derecede soyut ifadeler taşımaktadır. Bununla birlikte çocuk anlamını kavrayamasa bile, okulöncesi dönemde bazı dinî duygu ve düşüncelerin telkin edilmesi kabul gören bir yaklaşımdır. Bireyin çocukluk döneminde aldığı dini telkinler, hayatı boyunca onun yaşamında derin izler bırakır. Çocuğun karakterinin tohumları ilk çocukluk yıllarında atılmaktadır. (Tavukcuoğlu, 2002: 58)<br />
Dolayısıyla bu dörtlüğün sorun teşkil etmediği düşünülmektedir. <br />
<br />
Şarkının mana yönüyle ilgili değerlendirmelerin yanı sıra bir de dil yönünden bakalım:<br />
<br />
Peygamberi görmek için<br />
Peygamberi görmek için<br />
Neler, neler, neler<br />
Neler vermezdim<br />
<br />
Bu dizeler şekil yönünden hatalar barındırmaktadır. Çocuklar deyim ve atasözlerinin çoğunu anlayamazlar. Çünkü soyut düşünme becerileri ve dili kullanma kabiliyetleri henüz onları kavrayacak düzeye gelmemiştir. Dolayısıyla buradaki ‘neler neler vermezdim’ ibaresini olumlu değil olumsuz olarak anlarlar. Buradaki mecazi anlamdan bihaber olarak ‘vermezdim’ şeklinde anlarlar. Bu durumda en azından çocuk yukarıda bahsedilen sıkıntıları yaşamamış, oyuncakları ile ‘peygamberi görmek’ arasındaki ikileme düşmemiş olur. Çünkü şarkıyı şöyle anlar: “Peygamberi görmek için neler neler vermezdim. Harçlığım yarısını vermem. Yumurtanın sarısını vermem. Elmaları vermem.” Şarkının sözleri çocuk dünyasında böyle karşılık bulur.<br />
<br />
Bu şarkı ilk duyduğumdan beri dikkatimi çekmiş ve bazı eksiklikleri fark etmiştim. Buna rağmen sırf melodisi güzel diye o zamanlar üç buçuk yaşında olan oğluma şarkıyı söyledim. Birkaç gün sonra oğlumun kendi kendine şöyle mırıldandığını duydum: “Peygamberi görmek için hiçbir şey vermem. Hepsi benim”. Böylelikle şarkı hakkındaki tespitlerimin doğruluğuna emin oldum ve bu konuyu işlemeye karar verdim.<br />
<br />
Bu şarkıda yetişkinler çocuklardan duymak istediklerini onlara söyletmektedir. Yetişkinler, çocuğun bunu söylerken nasıl bir halet-i ruhiye içinde olacağını hesaba katmamaktadır. Onlar aslında kendilerini memnun etmek için bu şarkıları çocuklara söyletmektedir. Çocukların çoğu ise böyle durumlarda duygularını ifade etmemekte veya edememektedir. Bu yazıyı çocuklar adına kaleme aldığımı belirtmek isterim. ‘Onlar için’ bir şeyler meydana getiriyorsak, ‘onların iyiliği’ için çabalıyorsak eğer bu, ‘onlara rağmen’ olmamalıdır. Çocukla çocuk olarak, onların yanında yer alarak da bu hedeflere ulaşmak mümkündür. <br />
<br />
İkinci olarak ele alacağımız şarkı, ‘En büyük kim? Allah’ adlı şarkıdır. Şarkının bütün sözleri şöyledir:<br />
<br />
Hakkı bilmez vah vah! <br />
Cimri vermez vah vah! <br />
Sözde durmaz vah vah! <br />
Bakar görmez vah vah! <br />
Cennet ucuz değil vallah! <br />
<br />
En büyük kim? Allah. <br />
En güzel kim? Allah. <br />
Esirgeyen Allah. <br />
Bağışlayan Allah. <br />
<br />
Hakka uymaz vah vah! <br />
Yerde doymaz vah vah! <br />
Komşu bilmez vah vah! <br />
Sanki ölmez vah vah! <br />
Sende öleceksin vallah! <br />
<br />
En büyük kim? Allah. <br />
En güzel kim? Allah. <br />
Esirgeyen Allah. <br />
Bağışlayan Allah. <br />
<br />
Haktan korkmaz vah vah! <br />
Bencil sevmez vah vah! <br />
Vurdum duymaz vah vah! <br />
Sanki bilmez vah vah! <br />
Hakka sual vardır vallah! <br />
<br />
<br />
Bu şarkının nakarat kısmı ile diğer dörtlükleri arasında manâ ve hedef kitle açısından büyük farklılık vardır. Nakarat bölümü çocuklara hitap etmekte ve Allah’ın büyüklüğünü, rahmetini olumlu şekilde vurgulamaktadır.<br />
<br />
Diğer dörtlüklerde ise gafil, günahkâr insan vasıfları sayılmaktadır. Bu dizeler ancak yetişkinlere hitap eden bir eserde yer alabilir. Çünkü çocuk eğitiminde asıl olan iyi olanı, güzel olanı anlatarak çocukları buna teşvik etmektir. Ayrıca burada zikredilen ‘hakkı bilmek, Haktan korkmak, vurdum duymaz olmak’ gibi vasıflar tamamıyla yetişkinleri ilgilendirmektedir. Bu ifadeler çocukların dünyasında yer almamaktadır. Ergenlik çağına ulaşmamış bir çocuk için bu ifadelerlerin kullanılması dinen de uygun değildir. Çünkü akıl-baliğ olmayan bir kimse henüz bunlardan sorumlu değildir. ‘Sözde durmaz, bakar görmez, vurdum duymaz’ ifadeleri mecâzî anlam taşımaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi çocuklar, bu deyimleri ve mecazî sözleri anlamakta zorluk çekeceklerdir. (Mağden; Gündoğan, 2009: 11-12)<br />
<br />
Böyle neşeli besteye sahip bir çocuk şarkısında ‘Sen de öleceksin vallah’ gibi bir dizenin nasıl yer aldığını anlamak zordur. Sevinçle zıplayarak şarkıya eşlik eden çocuklara belki de en son söylenecek söz budur. Acaba bu dizeyle ne murat edilmiştir? Çocuklar dünyalık heveslere kapılmasın, ölümü düşünerek hal ve hareketlerine dikkat etsinler diye mi düşünülmüştür? Görüldüğü gibi burada tamamen yetişkin bakış açısı yer almaktadır. Bu şarkının mana yönünden çocuklara uygun olmadığı aşikardır. Dizeleri tek tek açıklamaya gerek görülmemektedir.<br />
<br />
Şu hususa özellikle dikkat çekmek istiyoruz ki; söz konusu şarkıların kafiyeleri, tekerleme tarzı söylenişi, melodisi, müzikal anlamda kalitesi oldukça başarılıdır. Bu denli emek verilmiş eserlerin, bu derece hatalar barındırması ise düşündürücüdür. Bu alanla profesyonel anlamda uğraşanların, yapımcıların çok daha dikkatli davranması gerekmektedir. Çocuk edebiyatı, eğitimi ve psikolojisi alanında uzmanlaşmış kimselerle çalışmalı en azından danışmanlık hizmeti almalıdır. Yoksa ‘kaş yapayım derken göz çıkarmak’ tabirinin geleceğimiz olan çocuklarımız üzerinde gerçekleştiğini üzülerek izleriz. <br />
<br />
Gerekli hassasiyetlere dikkat edilmeden verilen din eğitimi ‘yarım hoca dinden eder’ misali son derce zararlıdır. Bunun yerine hiç din eğitimi verilmemesi daha doğru bir yaklaşımdır. Çünkü yanlış yaklaşımlar sonucu çocuğun erken yaşlarda dine karşı geliştirdiği olumsuz duygu ve tutumlar ne yazık ki ömür boyu onu etkileyecektir. Çocuklara yönelik yapılan yayın faaliyetleri asla hafife alınmamalıdır. Yetişkinlere yönelik faaliyetlere nazaran çok daha mesuliyet gerektirdiği zira söylenen her sözün çocukların zihnine kazındığı unutulmamalıdır. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Sonuç<br />
<br />
Bu çalışmada ilk çocukluk dönemindeki çocuklara hitap eden iki çocuk şarkısının sözleri incelenmiştir. Şarkı sözlerinin çocukların gelişim özeliklerine ve ruh dünyalarına uygunlukları çocuk edebiyatı bağlamında ele alınmıştır. Söz konusu şarkıların çocuk merkezli değil, yetişkin bakışıyla kaleme alındığı ve çocukların gelişim özelliklerine uygun olmadığı tespit edilmiştir. Çocuklara yönelik yapılan çalışmalar basit görülmemeli, bu alanın uzmanlarından profesyonel anlamda destek alınmalıdır. Bu ihmal edildiği takdirde çocuklara sağlıklı bir din eğitimin verilmesi mümkün görülmemekte ve geleceğe yönelik telafisi zor belki de imkânsız hasarlara sebep olunacağı düşünülmektedir. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Kaynakça<br />
<br />
Ay, Mehmet Emin Ay (2010). Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım?, İstanbul: Timaş Yay.<br />
<br />
Aydın, Mehmet Zeki (2007). Ailede Çocuğun Ahlak Eğitimi, Ankara: Nobel Yay.<br />
<br />
Bilgin, Beyza (2004). İslam ve Çocuk, Ankara: D.İ.B. Yay.<br />
<br />
Dökmen, Üstün (2003). İletişim Çatışmaları ve Empati, İstanbul: Sistem Yay.<br />
<br />
Eden, Münire (2001). Öğretmenlik Mesleğine Giriş, İstanbul: Alkım Yay.<br />
<br />
Karaköse, Şaban (2012). Çocukluk Dönemi Din Öğretimi, Etkili Din Öğretimi Kitabı, İstanbul: TİDEF Yay.<br />
<br />
Mağden, Duyan; Gündoğan, Aysun (2009). 5-6 ve 7 Yaşındaki Çocukların Mecazi Kavramlarını Anlamalarının İncelenmesi, Aile ve Toplum Dergisi, S.18, C.5.<br />
<br />
Şenay, Taner (1992). Çocuk İlahileri, Uludağ Üni. İlahiyat Fak. Dergisi, S. 4, <br />
<br />
Tavukcuoğlu, Mustafa (2002). Okulöncesi Çocuğunun Eğitiminde Din Duygusu ve Din Eğitimi, Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S.14.<br />
<br />
Yalın, Halil İbrahim (2004). Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme, Ankara: Nobel Yay.<br />
<br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-10821216674245963362015-06-02T08:29:00.000-07:002015-06-02T08:29:24.043-07:00instagram???<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxW2drTnmIQrmbrf-mutVlq9F5KiCEfsn-JK86ftCIQ4yDM4mVejtbVuhiSoEXTbxuq4phV0R_aQ6jzA7lf6FzC9ZR3_mzlkedJtX7hMwPNSZoJgo-AAWgI4VwsComECUHn7ahGwAaW3eq/s1600/nuripakdil.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxW2drTnmIQrmbrf-mutVlq9F5KiCEfsn-JK86ftCIQ4yDM4mVejtbVuhiSoEXTbxuq4phV0R_aQ6jzA7lf6FzC9ZR3_mzlkedJtX7hMwPNSZoJgo-AAWgI4VwsComECUHn7ahGwAaW3eq/s320/nuripakdil.jpg" /></a></div><br />
Farkettim ki burayı baya kendi kaderine bırakmışım. Tabi haklı gerekçelerim var kendimce ama... İnstagram icad oldu bloglar bozuldu! Buraya destan yazmakla uğraşılmıyor artık, çek bir foto at ig'e. İşte bunu farkettiğimden bir kaç fotoğrafı buraya koyayım dedim. İleride müsait vaktim olursa bir kaç cümle de yazmak isterim elbet okuduklarım hakkında...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYjhiiIo5GaErOayglcEdO7fp5L37ldd9CrBe6f2Roz207Kty8iaB2UELbL3R3vzzAs1b4pueTw2e2_vjsbKkFDYvgo6nCPK4AK2EhN0bronXZDkrNtTQdYmzIWjTskJmdbVidqQq_RvF4/s1600/cengizdagci.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYjhiiIo5GaErOayglcEdO7fp5L37ldd9CrBe6f2Roz207Kty8iaB2UELbL3R3vzzAs1b4pueTw2e2_vjsbKkFDYvgo6nCPK4AK2EhN0bronXZDkrNtTQdYmzIWjTskJmdbVidqQq_RvF4/s320/cengizdagci.jpg" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidJYidQGaEO1_BJ7Wuk8tUHPidyf1dKMVwq9ZI0DJ_T3sh6mwSaAYwv9EFWt3LBwYNQn66ZmLLxUnKeWrCUj5xyTK41G1tTque3_upKdbXhHgQsZpILVpWNHVfU3bHJ94tjxgS4WtVgCf6/s1600/esrarname.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidJYidQGaEO1_BJ7Wuk8tUHPidyf1dKMVwq9ZI0DJ_T3sh6mwSaAYwv9EFWt3LBwYNQn66ZmLLxUnKeWrCUj5xyTK41G1tTque3_upKdbXhHgQsZpILVpWNHVfU3bHJ94tjxgS4WtVgCf6/s320/esrarname.jpg" /></a></div><br />
Nasıl yani? Nuri Pakdil, Cengiz Dağcı ve Hasan Aycın mı? Ortaya karışık? Biri denememsi, biri romanımsı, biri masalımsı... Evet hepsini de okudum, beğendim, başka eserlerini de okumaya karar verdim. nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-79320681874809011062015-04-04T23:45:00.000-07:002015-04-05T00:07:12.423-07:00Oğlum ve Çocuk Şarkıları ile İmtihanım<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4Kh4kdxs8etRjA21ckpDCcRmHZ_gmwH6HSCswlCuQnSHUlg9l4GywGoiryrCWCvp5Coi3RsXdjyCcFT0WspH41UCrJuTxwM6dzeOeKook6LbFkKvvU9l6BdVEWQgZKZI4exqcF9mv0o5r/s1600/nota.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4Kh4kdxs8etRjA21ckpDCcRmHZ_gmwH6HSCswlCuQnSHUlg9l4GywGoiryrCWCvp5Coi3RsXdjyCcFT0WspH41UCrJuTxwM6dzeOeKook6LbFkKvvU9l6BdVEWQgZKZI4exqcF9mv0o5r/s320/nota.jpg" /></a></div>Ben çocuklara şarkı öğretmeyi oldum olası severim. Öyle pek geniş repertuarım da yoktur ama 3-5 şarkıyla, beden hareketleri de katarak yaparım bunu. Ama kendi oğluma onca denememe rağmen bir dize dahi öğretemedim. Bence nedenleri: 1- Ezber kabiliyeti yok sanırım. 2- Müzik kulağı da yok ne yazık ki. 3- En önemlisi mantığını sorgulayıp, cümleleri kendine göre yorumlaması. Zaten bunu yaparken dikkatini tamamen manaya yoğunlaştırdığı için müziği duymuyor bile. Mesela, “Mini mini bir kuş donmuştu” diyorum;<br />
O ise “Küçük kuş üşümüştüüü” diyor. Bu şekilde kendine göre söylüyor tüm şarkıları.<br />
Örnekler üzerinden devam edelim:<br />
<br />
1- 2,5- 3 yaşlarındaydı. Küçük kurbağa şarkısını öğretmeye çalışırdım. Öğrenmez, söylemez sadece beni dinlerdi. Ama aktif dinleme “kuyruğum yok, kuyruğum yok ” dizesinde bağırarak “hayır vaarrr!!!” derdi. Bu tepki her seferinde istisnasız gelirdi. Biz de şarkının sözlerini “kuyruğum var, kuyruğum var, yüzerim derede” olarak değiştirdik. Öyle söyleyince çok mutlu oluyor bu arada.<br />
<br />
<br />
2- Bir çocuk ilahisi var. Bunu birkaç kez dinlettim uyuturken ninni niyetine. Sözlerini zaten çocukların anlaması çok zor, anlasın diye düşünmedim, sadece “sen duyarsın Allahım” kısmı belki telkin yöntemiyle ileriye dönük bir eğitim olur diye düşünmüştüm. Bu arada melodisi yumuşak olduğundan uyutmak için etkili olmuştu :). Şarkı/ ilahi sözleri şöyle: <br />
<br />
Fısıltılı sesleri,<br />
Kalpteki hevesleri,<br />
En zayıf nefesleri,<br />
Sen duyarsın ALLAH'ım.<br />
<br />
Göğün gürültüsünü,<br />
Suyun şırıltısını,<br />
Dua mırıltısını,<br />
Sen duyarsın ALLAH'ım.<br />
<br />
Arılar ne söylese,<br />
Kuşlar niyaz eylese,<br />
Bir çocuk Allah dese,<br />
Sen duyarsın ALLAH'ım.<br />
<br />
Benim oğlan dinledi uyudu, bir tepkisi olmadı tabi. Ama ertesi gün benim de dilime dolanmış kendi kendime mırıldanıyorum “ Ben de duyarım anne! Onların hepsini ben de duyarım!” demeye başladı muhalefet oğlum. Sonra sorgulmaya devam “Çocuk Allah demeyi bilemez ki anne?” (Ona göre çocuk, küçük bebek anlamında, konuşamaz demek istiyor.). Allahtan diğer sözleri pek anlamadı da eleştiremedi. Yoksa hepsine bir kulp takardı :). <br />
<br />
3- Yazın çocukların sahnede eğlendirildiği bir animasyona gitmiştik. Benim ki 3 yaşında, çekindi çıkmadı sahneye. Son ses “En büyük kim Allah” şarkısı çalıyor. “En büyük kim?” denilince müziği kısıyorlar, çocuklar bağırarak hep bir ağızdan ALLAH! diyorlar. Benim oğlan durur mu? Tutturdu “Anne bunlar yanlış söylüyor, en büyük benim!” ‘oğlum şöyle, böyle’ diyorum ikna olmuyor. Şarkı bir yandan devam ediyor, her “Allah” dediklerin de bizimki sinirleniyor. En sonunda ağlıyordu artık sinirinden. Daha sonra anlattık; Allah en büyük falan, yok asla ikna olmuyor. Baktık çocuk dinden çıkacak (!) en iyisi üzerine hiç gitmeyelim dedik. :) Şarkıyı hiç söylemedik.<br />
<br />
4- Oğlum şuan 4 yaşında olmak üzere. Ama şarkılara tepkisinde bir değişiklik yok. Bugün pazara gidelim şarkısını öğretmeyi denedim. Tabi o yine her cümleyi kendine göre yorumladı. “Pazara gidelim, bir tavuk alalım, pazara gidip bir tavuk alıp napalım?” deyince yine müdahil oldu “evde besleyelim, yumurtalarını alalım”. Ben vereceği tepkiyi bilmeme rağmen sınırları zorladım ve gerçek halini söyledim. “Happur hupur yiyelim” dedim. “Anne, tavuk yenilir mi hiç? Sen beni üzüyorsun ama…” diyerek küsme moduna geçti. “Yok oğlum yenmez tabi yumurtaları happur hupur yenilir.” dedim. Tavuk denilince canlı tavuk hayal ettiği için onun yenilebileceğini kestiremiyor tabi şehir çocuğu. Ona çok üzücü geldi, tavuğu yemek fikri. Biz de ne yapalım bir şarkının daha sözlerini değiştirerek mutluluğa erdik :)<br />
<br />
<br />
Burada verdiğim örneklerin dışında çok saçma sözleri olan çocuk şarkıları var. Onlardan hiç bahsetmedim oğlana. “Tilki ölmüş vah vah, karga gülmüş hah hah.” Böyle vicdansız, korku filmiş gibi şarkılar var ve çok yaygın. Benim oğlan asla kabul etmez bunu.<br />
<br />
Ben homeshooling’i canı gönülden destekleyen, ama kendimin bunu yapabileceğine emin olamayan biriyim. Amacım en azından okulöncesinde home hatta unshooling yapabilmek. <br />
<br />
Bu yazdıklarımdan hareketle söyler misiniz ben bu muhalefet çocuğu hangi kreşe vereyim? Orada şarkıları söylese bir türlü söylemese bir türlü... Yok söylemem dese, öğretmen zorlayacak, o yaşta gereksiz bir sosyal baskıya maruz kalacak. Bak herkes söyledi, sen söyleyemedin olacak bir de. Söylese, kendi ile çelişecek, inanmadığı şeyleri söyleyecek. <br />
<br />
Şimdilik, şarkı sözlerini değiştirmeye devam…<br />
<br />
Not: Daha önce bir şarkı hakkında daha ayrıntılı yazmıştım. <a href="http://birmetreozgurluk.blogspot.com.tr/2014/10/bir-cocuk-sarks-hakknda.html">İlgilenenler BURADA</a> <br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-30800547338140599972014-10-13T05:22:00.000-07:002014-10-13T05:24:53.310-07:00Bir Çocuk Şarkısı Hakkında“Peygamberi Görmek İçin” adlı çocuk ilahisini bu alanla ilgili çoğu kimse duymuştur. İlk duyduğumda melodisi çok hoşuma giden bu ilahide yolunda gitmeyen oldukça şey var ne yazık ki… Çocuklara hele ki okulöncesine din eğitimi vereceğiz diye öyle yanlış şeyler yapılıyor ki… Üzülmekten başka elimden bir şey gelmiyor. Kendi kendimi yiyorum. İşte bu yazı da bunun için. Önce ilahi (veya çocuk şarkısı da diyebiliriz) sözlerine bakalım:<br />
<br />
<br />
Peygamberi görmek için<br />
Peygamberi görmek için<br />
Neler, neler, neler<br />
Neler vermezdim<br />
<br />
Harçlığımın yarısını<br />
Yumurtamın Sarısını<br />
Elmaların irisini<br />
Hayır Hepsini<br />
<br />
En sevdiğim oyuncağım<br />
En sevdigim oyuncağım<br />
Uçurtmam, yarış arabam<br />
Güzel bebeğim<br />
<br />
Sana Canım feda olsun<br />
Sana Canım feda olsun<br />
Gönlümün sultanı<br />
Canım peygamberim<br />
<br />
Bu şarkıyı kim yazmış? İsim olarak önemli değil kimin yazdığı ama güya çocuklarla empati yapıp onların dünyasına girdiğini zanneden, ama aksine tam bir yetişkin olarak hadiseye bakan biri yazmış. Neden mi?<br />
<br />
1- Bu şarkının hedef kitlesi bence okulöncesi hadi diyelim 6-7 yaş bir de. Bu yaş çocuklar soyut düşünemezler. PEYGAMBERİ GÖRMEK gibi soyutun ötesi bir kavram için somut şeyleri feda edemezler. “Bana oyuncağını ver sana Allah’ın rızasını vereyim?” Gibi bir şey bu. Bunu hiçbir çocuk kabul etmez. <br />
<br />
2- Belirttiğim gibi bu tamamen YETİŞKİN gözüyle yazılmış. Bir yetişkin için yarış arabası, güzel bebek ve hatta olay iyice zorlaştırılmış EN SEVİLEN OYUNCAK basit şeylerdir. Adı üzerinde OYUNCAKtır işte. Ama ya çocuk için? Çocuk için bunlar onun TÜM MAL VARLIĞIDIR! Dünyasıdır, en değer verdikleridir! Bunu tüm ebeveynler bilir sanırım. Yani bu şarkıyı yetişkinlere uyarlarsak<br />
<br />
Peygamberi görmek için<br />
Peygamberi görmek için<br />
Neler, neler, neler<br />
Neler vermezdim <br />
<br />
Tüm banka hesabımı,<br />
Son model arabamı, <br />
İki katlı evimi,<br />
Kariyerimi her şeyimi<br />
<br />
Gibi bir şey olur…. <br />
<br />
<br />
3- E peki böyle bir yetişkin ilahisi olamaz mı? Olabilir elbette. Çünkü biz yetişkinler iş ciddiye varınca bazı şeyleri yapmaktan aniden vazgeçsek de işin edebiyatını iyi yaparız. CANIM SANA FEDA OLSUN deriz Allah için din için… Ama iş ciddiye gelince kaç kişi kalır bilemem??? Hacı Bayram Veli’nin meşhur kurban hikayesi gibi.<br />
<br />
Demek istediğim yetişkinler edebiyat yapar. O yüzden bu onların ruh dünyasını fazla etkilemez belki. Ama bu yaş çocuklarında edebiyat, lafı evirme çevirme yoktur. Nettir onlar. Şarkıda eğer ki ELMALARIN İRİSİ verilecek deniyorsa o verilecektir. Çocuk buradaki her bir kelimeyi emir telakki eder. Ciddiye alır.<br />
<br />
4- Çocuk bunu ciddiye alınca ne olur peki? Kolay kolay arabasından, bebeğinden vazgeçemeyecektir. Bu kez de kendini SUÇLU hissedecektir. KÖTÜ ÇOCUK olacaktır. Şimdi çocuğun düştüğü duruma bak… Arabasını verse bir türlü vermese bir türlü??? Az bir empati yapınca görülüyor ki gerçekten üzücü çocuk için. <br />
<br />
<br />
5- Bunlar şarkının mana yönü bir de DİL yönüne bakalım. Zaten burası çok daha vahim. Bu yaş çocuğu deyimleri anlamaz. Sözün direk anlamına bakar. Ne diyor şarkı;<br />
<br />
“NELER NELER VEMEZDİM” yani olumsuz. Çocuk bunu zaten “vermem “olarak anlar doğrudan. Buradaki mecazi anlamdan bihaber olarak… Böyle bakarsak en azından çocuk yukarıda yazdıklarımı yaşamamış olur. Çünkü şarkıyı şöyle anlar. “Peygamberi görmek için neler neler vermezdim. Harçlığım yarısını vermem. Yumurtanın sarısını vermem. Elmalar vermem…..” Çocuk dünyasında bunun karşılığı budur.<br />
<br />
<br />
6- Ben bu düşünceleri geçen yaz değil ondan önceki yazdan beri düşünüyordum. Ama bireysel sohbetler dışında dile getirmedim. Ta ki oğlum bu düşüncelerimin hepsinin DOĞRULUĞUNU İSPAT EDENE KADAR. Sırf melodisi güzel diye oğluma söyledim birkaç kez. Oğlum 3.5 yaşında. Ezberi sıfır. Asla şarkıları ezberlemez, kendi cümleleri ile yorumlar… Birkaç gün sonra bir baktım kendi kendine şöyle diyor melodili olarak. “PEYGAMBERİ GÖRMEK İÇİN HİÇ BİRŞEY VERMEEEEM. HEPSİ BENİİİİM”. <br />
<br />
Ahan da dedim oğlum benim doğruluğumu ispatladı! Ve bunu yazıp paylaşmak istedim. <br />
<br />
Anneler ve eğitimciler olarak lütfen çocuklara yüklenmeyelim. Koca koca yetişkin halimizle yapmakta zorlandıklarımızı el kadar bebelerden beklemeyelim. Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım.<br />
<br />
NOT: Şarkını kafiyeleri, tekerleme tarzı söylenişi, melodisi, müzik kalitesi harika. İşte bunun için ayrıca üzgünüm. Bu deneli emek verilmişken neden böyle olsun? Yapımcılar da bu hususta daha dikkatli davranmalı. Çocuk edebiyatından ve psikolojisinden anlayan kimselerle çalışmalı en azından danışmanlık hizmeti almalı. Ben yaptım oldu diye bir şey yok artık. Kapandı o devirler…<br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-36472878997274767462014-09-27T14:34:00.002-07:002014-09-27T14:53:26.492-07:00Homeschool'a Giriş, Okul Anıları 1<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNZltznWodp1IFxYPHs-hIQu2q-a_U94SVID3_Jb5HqYBlj3QmRpETeJv8ZoYKV2om-0QKK_xaO8rb_y-TEqHR6ooxNLdrkk6vGk8m9AwgMXtZq5KKIY2b6hZWleHe0OeogRYsaZx3BcEY/s1600/IMG_20140406_184530.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNZltznWodp1IFxYPHs-hIQu2q-a_U94SVID3_Jb5HqYBlj3QmRpETeJv8ZoYKV2om-0QKK_xaO8rb_y-TEqHR6ooxNLdrkk6vGk8m9AwgMXtZq5KKIY2b6hZWleHe0OeogRYsaZx3BcEY/s320/IMG_20140406_184530.jpg" /></a></div><br />
***<br />
<br />
Bismillah Uzun zamandır aklımda olanları bir ucundan yazmaya başlayayım. Her çalışan anne gibi bebeğim ilk doğduğundan beri düşünmeye başladım. Klasik bir çalışan anne olarak "3-4 yaşında kreşe başlar. 1-2 sene kreş, 1 sene ana sınıfı sonra da ilkokula gider." diyordum. Ama ilk nasıl nerede gördüm bilmiyorum ama facebook bloglar derken HOMESCHOOL / UNSCHOOL kavramlarıyla tanıştım. Şu an bile akademik temelli pek bilgim yok. Biraz yoğunluğumdan biraz da ihmalimden çok tafsilatlı bilgi sahibi değilim. Neyse burada zaten öznel şeylerden bahsedeceğim. Bu süreçte kafam çalışıyor tabi sürekli, artık girdi ya okulsuz eğitim fikri... Bir yandan kendi eğitim hayatımı gözden geçiriyorum bir yandan oğlumu gözlemliyorum. İşte burada bu gözlemler paylaşacağım. Şu an oğlum 3,5 yaşında ve evde.<br />
<br />
Önce kendi eğitim hayatımdan başlayalım. Ben çok aşırı sıradışı olmamakla birlikte hep ortalamadan bir tık farklı oldum. Bunu çoğu kez hissettim kimi zaman zorla hissettirildim. Başarılı, yüksek notlu bir öğrenci oldum ama eğitim sistemiyle hiç bir zaman barışık olamadım, hele despot öğretmenlerle anılarım kitap olur...<br />
<br />
Baştan alalım. İlkokul 1. sınıftayım. Hatırladıklarım az ama önemli şeyler. Zaten önemli olmasalar beynime kazınmış olmazlardı. Aradan geçmiş 23 sene ama hala hatırladığıma göre bende önemli iz bırakmışlar demek ki... <br />
<br />
1- Okulun ilk günleri, çizgi çalışması veya harf yazma çalışması yapılıyor sayfalarca. Ben hemen yazıyorum sonra oflaya puflaya sınıfta oturuyorum. Çünkü çoğu öğrenci yapamıyor onları beklemekle geçiyor saatlerimiz.<br />
<br />
2- İlerleyen günlerde herhalde fiş cümlelerindeyiz. Oya topu at gibi. Öğretmen cümle yazması için öğrencileri tahtaya kaldırıyormuş ama beni hiç tahtaya kaldırmıyormuş. Ben de evde anneme bu durumu şikayet ediyormuşum. Burasını tam hatırlamıyorum. Hatırladığım devamı. Hatta bir gece rüyamda parmak kaldırıp ÖĞRETMENİM!! diye bağırmışım. Bunun üzerine annem okula gelip öğretmenle görüşmüş, beni tahtaya kaldırmasını rica etmişti. İşte burasını hatırlıyorum net. Ve öğretmenin cevabı: "Onu iyi bildiği için kaldırmıyorum."<br />
<br />
Şimdi çok sıradan görünen bu iki hadiseye bakarsak. Birinci de hızlı öğrenen çocuk boş yere sınıfta atıl vaziyette oturuyor. Okulda sıkılıyor dolayısıyla okulu sevmemeye başlıyor. Beyninin en hızlı çalıştığı dönemlerde zamanını boşa öldürüyor vb. <br />
<br />
İkinci hadisede öğretmen kendince haklı belki ama ben henüz bunu anlayacak yaşta değilim. Burada benim yani çocuğun anladığı "Herkes yazı yazdı, ben yazmadım. Öğretmen ben parmak kaldırınca hiç beni tahtaya kaldırmıyor, bana söz hakkı vermiyor. Beni sevmiyor. vb." Burada da hızlı öğrenen çocuk resmen cezalandırılmış oluyor. Cidden ilginç bir eğitim sistemimiz var. Hızlı gideni durdur!<br />
<br />
Bir de rüyamda parmak kaldırıp, konuşmam bir çocuk olarak yaşadığım yoğun duyguyu gösteriyor. Gerçekten şimdi dışarıdan bir gözle bakınca çarpıcı! <br />
<br />
Birinci sınıf çilem bu kadarla bitmiyor. Bana o yıl en zor gelen Atatürk'ün doğum- ölüm vb. tarihlerini ezberlemek olmuştu. Tüm eğitim hayatımda ne çektiysem EZBERden çektim. Beynimin o kısmı kapalı! Ama bunu hiç bir öğretmene anlatamadım!!! Annemle saatlerce evde tarihleri ezberlemeye çalıştığımızı ve çok bunaldığımı hatırlıyorum. <br />
<br />
Devamı gelecek inşallah. <br />
<br />
İşte bu yaşadıklarımı düşünüyorum, oğluma bakıyorum, kendi hayal dünyasında ne güzel... O, <br />
bunları yaşamasın istiyorum...<br />
<br />
*** Oğlum babasına zorla yaptırdığı gemisini Türkiye Fizikî haritasında yüzdürürken.nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-82417761836379296782014-08-14T13:43:00.000-07:002014-08-14T13:43:11.256-07:00Örneklerle Üç Yaş Din Eğitimi :)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4MWOSmwuOVuDsqwoTWbIbUlmEQ1hXP7J0GLpjnFK-1CXy3aBHYSYclgTBgAWHhSSJW91r1Zc5FodRahbqsu6TA1Ch5x5on0M1q3M-vOtguCFraklb9qLEo51RHPyuaOrfUr0qN-0btMun/s1600/3ya%C5%9F3yearsold.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4MWOSmwuOVuDsqwoTWbIbUlmEQ1hXP7J0GLpjnFK-1CXy3aBHYSYclgTBgAWHhSSJW91r1Zc5FodRahbqsu6TA1Ch5x5on0M1q3M-vOtguCFraklb9qLEo51RHPyuaOrfUr0qN-0btMun/s320/3ya%C5%9F3yearsold.png" /></a></div>***<br />
<br />
Oğlum 3 yaş 4 aylık. Din eğitimi adına bir şeyler verme isteğinde olmakla birlikte el kadar bebeye ne öğretelim diyerek fazla bir şey yapmıyoruz. Hayatın içinde İslam’ı öğrenmesini ve sevmesini amaçlıyoruz inşallah. Bir de bazı ufak tefek şeyler öğretiyoruz, söylüyoruz yeri geldikçe. İste o ufak şeylerin nasıl etkili olduğuyla ilgili bu yazı. İki yaşanmış hadise ile anlatayım:<br />
<br />
Oğluma su içmeden önce BİSMİLLAH demesi gerektiğini öğrettik. Otomatiğe bağladı artık “ Susadım, Bismillah” diyor daha suyu vermeden . Geçen ağlıyordu konuyu değiştirip dikkatini dağıtmak için dedim ki “Eskiden bebekken sen böyle ağlayınca seni emziriyordum, sen süt içiyordun.” (Açıkçası o ağladıkça eskiden olduğu gibi emzirerek sesini kesmek geçiyor halen zaman zaman aklımdan!!!) Buna karşılık dediği şeye şok oldum “Anne süt emerken de Bismillah diyor muydum?” Tabi yaşadığım şaşkınlığı ona yansıtmayıp “O zaman çok küçüktün konuşmayı bilmiyordun ki.” dedim. Çocuğum nasıl da benimsemiş Bismillah demeyi…<br />
<br />
İkinci hadise ise şöyle. Çeşitli zamanlarda Allah’ın ağaçları yarattığını söylemişiz oğlana. Bir gün kırda bayırdayız, çişi geldi. Ben de hem açık alanda çişini yaptırmakla beraber mahremiyet eğitimini de elden bırakmamak için sesime efekt vererek “Hemen şu kocaman ağaçların arkasına gidelim, kimse seni görmesin!” dedim. Oğlanın ağaçların altında bana dediği cümle “Anne Allah bu kocaman ağaçları bizi görmesinler diye mi yaratmış?” Ben yine şoklarda... <br />
<br />
Evladım sen nerden hatırladın ta ne zaman dediklerimizi, ne ara kurdun bağlantıyı, nerden ulaştın sonuca? İşte böyle. Demek ki öğrettiğimiz, telkin ettiğimiz bu küçük şeyler zamanı gelince gün yüzüne çıkıyor, çocuğun beyninde gönlünde yer ediniyor.<br />
<br />
Öyleyse ne yapıyoruz? Bebelere fazla yüklenmeden, ufaktan ufaktan dinimizi öğretiyoruz.<br />
<br />
*** (Askerleri ve köpekleri dizmece, sonra da uyusunlar diye üstlerini örtmece)nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-15133738751053528942014-06-27T15:24:00.002-07:002014-06-27T15:27:25.117-07:00Çocuğum Doğum Günü Pastası İçin Ağlasın İstiyorum!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimQv2KPksMNaKsL74638RSVrq6jt-RtAhhRO7sYJkzoNCxrYtDKACv7_4SzZu2y-P4ZYcqg0TKGx8Vu0kmOo96cVKyQverlNpmDRSG-eM18xu4EczSuAuVmhE_xkWizaGHQldZCa-JMkbt/s1600/dişbulguru.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimQv2KPksMNaKsL74638RSVrq6jt-RtAhhRO7sYJkzoNCxrYtDKACv7_4SzZu2y-P4ZYcqg0TKGx8Vu0kmOo96cVKyQverlNpmDRSG-eM18xu4EczSuAuVmhE_xkWizaGHQldZCa-JMkbt/s320/dişbulguru.JPG" /></a></div><br />
Oğlumun diş bulgurları için kendi hazırladığım süsler. Ve fotoğrafla tezat yazımız başlıyor...<br />
<br />
Sanal alemde şahit olup uzun süredir beni rahatsız eden bir durum var. Önceleri “Olabilir, neden olmasın, kendi tercihleri sonuçta, heveslenmişler yapmışlar” şeklinde yorumladığım bu hadiseler artık ürkütücü noktalara gelmekte nicelik ve nitelik açısından. Neden mi bahsediyorum? Çağımız annelerinin çocukları için düzenlediği “doğum günü, baby shower, dişim çıktı” türü organizasyonlarından. Elbette insanlar kendileri için ‘dünyalardan değerli’ olan evlatlarının özel günlerini sevdikleriyle kutlamak isteyebilirler. Biraz şıklık olsun diye dekorasyona, sunuma önem verebilirler. Misfirlerini ağırlamak için pasta, börek yapabilirler… Ama ne yazık ki olay farklı boyutlara doğru koşuyor.<br />
<br />
1- Evvela bu organizasyonların BİRİCİK EVLATLAR için değil bizzat ebeveynin kendisi için yapıldığını düşünüyorum. Kendimden biliyorum. Benim oğlanın 3. doğum günü geçti ve hala DOĞUM GÜNÜ olayını idrak edebilmiş değil. Ne zaman pasta alsak veya yapsak mutlaka zorla mum yaktırıp, üflemeye çalışıyor. Kısacası ona her gün doğum günü. Dolayısıyla abartılı kutlamalara sahne olan BİR YAŞ doğum günlerde çocuğun hadiseyle alakası yok. Fotoğraflara bakarsanız gayet net anlarsınız kasteddiğimi. Fotodaki tüm insanlar gülümseyerek poz verirken tütüler içerisindeki kızcağız veya papyonlu oğlancık ya ağlamakta ya da şaşkın şaşkın bakmaktadır. Dolayısıyla bu organizasyonu anne bizzat kendisi için yapmaktadır. Peki anne bunu niçin yapmaktadır?<br />
<br />
1.a. Annelik göstergeci olarak: Benim bir yavrum var çok da tatlı, zeki, güzel vb. Ve ben onu çok seven, ona çok iyi annelik yapan bir kadınım. Ahan da bu da ispatı. Bakın neler neler yaptım, hepsi evladım için! Kendim için bir şey istiyorsam namerdim… <br />
<br />
1.b. Ele güne karşı: Şimdi komşu yaptı, yeğen yaptı, iş arkadaşım yaptı, ben yapmasam olur mu hiç? Benim neyim eksik? <br />
<br />
2- Mütevazi bir şekilde evin süslenmesi normal karşılanabilir. Ama ne yazık ki tamamen İSRAF kategorisine girecek şekilde abartılı süslemeler yapılıyor hatta profesyonellerden bu konuda yardım alınıyor, bir ton para harcanıyor. Hani maksat eş dost vakit geçirmekti, ne gerek ver bu abartılara?<br />
<br />
3- İşin iyice rengi değişmeye, suyu çıkmaya başlıyor. Çünkü insan nefsinde bulunan ve bizi kimi zaman alt eden DAHA FAZLASINI İSTEMEK, AZIYLA YETİNMEMEK, FARKLI OLMAK, ALTTA KALMAMAK duyguları kamçılanıyor sürekli. Böyle bir organizasyona katılıyorsunuz veya zaten aktif bir internet kullanıcısı iseniz bu tür ortamlara yüz kere gitmiş kadar oluyorsunuz. Ve bunlar sizin de nefsinizi körüklüyor. Yapılagelen İSRAFlar yeni İSRAFlara davetiye çıkarıyor.<br />
<br />
Burada İSRAF demişken biraz daha açalım. Yukarıda yazdığım gibi abartılı SÜSLEMELER israf, abartılı YEMEK hazırlıkları israf, bu organizasyonu yapmak için harcanan VAKİT günler belki haftalar israf, beynin ve kalbin bununla MEŞGUL olması israf… <br />
<br />
4- Doyumsuz çocuklar yetiştirmenin daha güzel bir yöntemi olamaz herhalde. Şu an elbirliğiyle bebelerimizi nasıl doyumsuz yaparızın peşine düşmüşüz sanki… Biz ilkokulda falanken annemize yalvarır, doğum günü pastası yapmasını isterdik. Eğer bir pastamız olursa bizden mutlusu yoktu. Şimdi çocuklarımızın elinden bu mutluluğu alıyoruz… Onlara ARMUT PİŞ AĞZIMA DÜŞ SAPI DA YUKARI GELSİN yapıyoruz. Bırakalım biraz onlar da bize yalvarsın doğum günü pastası için, biz de nazlanalım biraz… Zor ulaşsınlar ki, kıymeti olsun.<br />
<br />
5- Bir de hadisenin dinî boyutu var. Benim çocukluğumda muhafazakar aileler pek hoş bakmazdı doğum gününe. Kimi aileler asla kabul etmez, kimisi GAVUR ADETİ diye mum üfletmez, kimi de bir gün sonra kutlardı yine gavur adeti olmasın diye…Nerdeeen nereyeeee??? Gerçekten NEREYE?<br />
<br />
6- Bir de doğum gününe katılan diğer çocukları düşünün… Onların nasıl imreneceğini, aynısını ailelerinden talep edeceğini… Eğer aileleri bunu gerçekleştirmezse yaşayacakları hayal kırıklığını. Ve eğer ki aileleri daha da güzelini gerçekleştirirse tavan yapacak olan egolarını…<br />
<br />
7- Tüketim çılgını olduğumuz, kapitalizmin oyununa geldiğimiz vb. konularına ise hiç değinmiyorum... <br />
<br />
Vel hasılı kelam… Naçizane düşüncem eş dost arasında MAKSAT MUHABBET OLSUN merkezli organizasyonlar elbette yapılabilir. Ama dikkat, aman dikkat…İsrafa kaçamadan, gösterişe kaçmadan… <br />
<br />
NOT: Fotoğraftan anlaşıldığı üzere itiraf ediyorum, ben de yaptım. Ama bi sorun neden yaptım :). Ben safiyane duygularla bu süsleri hazırladığımda daha iş çığırından çıkmamıştı. Pişman mıyım? Hayır. Peki bir daha yapar mıyım? Bilmiyorum.<br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-26467979099035096552014-06-25T10:06:00.000-07:002014-06-25T10:12:31.603-07:00İtirazım Var / Mahalle Baskısı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1Hl9UDLdgE78KGMCwaZh1fSKBF-wE-2Rn-0mEu-HuU518xCXvkPwlJxPmBH3DiPPwpLgsMgBrMAGwjL4Cm9Dw8AHmZTN0MQGIe_TSVs5bmM67FnlwTsfjtK-PdSYv1B8I3zrt2tEb9HGf/s1600/amasra1.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1Hl9UDLdgE78KGMCwaZh1fSKBF-wE-2Rn-0mEu-HuU518xCXvkPwlJxPmBH3DiPPwpLgsMgBrMAGwjL4Cm9Dw8AHmZTN0MQGIe_TSVs5bmM67FnlwTsfjtK-PdSYv1B8I3zrt2tEb9HGf/s320/amasra1.JPG" /></a></div>Konuyla alakasız olarak Amasra'dan bir fotoğraf ile başlayalım :)Foto by ABDT :)<br />
<br />
Ne kadar uzun zaman olmuş yazmayalı buraya. Çok yoğun gündemlerim olduğunu ve buraya yazmadığım süreçte dunyabizim.com’a pek çok defa yazdığımı da belirteyim de bari hafifletici sebep olsun :) . Buraya yazmadığım süreçte neler yaptım neler… Ama şimdi asıl konumuza dönelim. Kafamda yazılacak ana başlıklar çok. Bismillah diyelim başlayalım.<br />
<br />
Blogdan uzak kaldım ama facebook ve instagram gibi sosyal medyada çoğu kez İZLEYİCİ konumunda da olsam gayet aktifim. <a href="http://birmetreozgurluk.blogspot.com.tr/2012/03/ihmal-edilen-farz-emr-i-bil-maruf-nehy.html">Daha önce bir yazı yazmıştım EMR-İ BİL MA’RUF NEHY-İ ANİL MÜNKER üzerine.</a> İşte bunun sosyal medyaya bakan yönü üzerinde durmak istiyorum.<br />
<br />
İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak bir müminin görevlerinden değil mi? Bir Müslümanın gördüğü kötülüğü ELİ ile bunu gücü yetmezse DİLİ ile düzeltmeli değil mi? Bunlara da gücü yetmezse kalben nefret etmesi gerekmiyor mu? <br />
<br />
Biz çoğu zaman EL ve DİL kısmını atlıyoruz sanki, direk kalbe geçiyoruz. Bunu hem görsel işitsel medya hem sosyal medya için kastediyorum. <br />
<br />
Somutlaştırırsak sözümona tesettürlü bir kardeşimizin tesettür kavramıyla zıt olan giyimi ile, fotoğraf pozları ile karşılaşıyoruz. Bunları uygun bir lisanla uyarmamız gerekmez mi?<br />
<br />
Şahane hazırlanmış sofralar paylaşılıyor boy boy. Kullanılan yemek takımlarındaki lükslük israf, o yemekleri hazırlarken harcanan vakit israf, onları yiyenlerin ve fotoyu görenlerin nefsini körüklemesi yönünden yanlış, gelen misafire bir nevi gösteriş yapıldığı için uygun değil ve daha pek çok sebep. İşte bunları münasip bir dille uyarmamız gerekmez mi?<br />
<br />
Bize düşen din kardeşi olarak ikaz etmek. En azından kendimize düşeni yapmak…<br />
<br />
Geçenlerde (isim de veriyorum açıkça) ALA DERGİSİ’nin instagram hesabında başörtülü mankenin nahoş bir pozunu gördüm. Ve böyle bir pozun başörtülü bir mankene verdirilmemesi gerektiğini belirten bir yorum yazdım. Ne mi oldu? ENGELLENDİM kıymetli ALA dergisince. PekALA başka ne oldu ben bu yorumu yazınca? Millet bir anda hidayete fana mı geldi, ALA dergisi yayın çizgisini mi değiştirdi? Elbette ki hayır. Ama benim gibi yüzlerce, binlerce kişi aynı tepkiyi gösterse NEDEN OLMASIN??? Denizde bir damla sadece benim yorumum. Ama yine de o fotoğrafın altına yazılan “Harika bir etek ben de istiyorum. Süper çanta nerde satılıyor?” gibi yorumların arasında farklı bir ses oldu. Kendi kendilerine kurdukları hayal dünyası biraz sarsıldı bekli de. Dokuz köyden kovulan doğrucu oldu. Rahatsız ettim. Oyun bozan oldum. Ve en önemlisi kendi çapımda üstüme düşen vazifeyi yaptım. Sorumluluğu üzerimden attım.<br />
<br />
Ne yazık ki internet alemi NE GİYDİM, NE YEDİM, NASIL EĞLENDİM, AHAN DA ÇOK MUTLUYUM, BEN ÇOK BECERİKLİYİM İŞTE BU DA YAPTIĞIM YAŞPASTA mekanına dönüşüyor gün be gün…<br />
<br />
Ne yapsak bir trol ekibi mi kursak? Bu tür kişilere/ kurumlara topluca eleştiri yorumları mı atsak? :)<br />
<br />
Şaka bir yana ben biraz da MAHALLE BASKISIndan yanayım. Artık öyle özgür, öyle hoşgörülü olduk ki… Hem gerçek yaşamda hem de sanalda. Kimse kimsenin bir şeyine karışmıyor… Yaşasın mahalle baskısı! Yaşasın EMR-İ BİL MA’RUF, NEHY-İ ANİL MÜNKER!<br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-58986011143169103732013-09-30T03:49:00.003-07:002013-09-30T03:49:53.180-07:00Demokratikleşme PaketiDersteydim, telefon çaldı, lise ve üniversiteden bir arkadaşım arıyordu. Meşgule mi alsam diye düşündüm bir an zira dersteydim. Ama araması için ilginç bir zamandı, önemli galiba deyip açtım. Arkadaş BEN DE DERSTEYİM deyince iyice şaşırdım. Derste niye telefon açsın ki? Demek ki çok önemli bir şey oldu!<br />
<br />
Evet çok önemli bir şey olmuş, onu müjdelemek için aramış arkadaşım. "Başörtüsü yasağı kalktı" dedi. Seninle paylaşmak istedim. Sevinçler paylaşıldıkça çoğalır hesabı...<br />
<br />
Sevindim elbet ama buruk olanından... Biz kaynadık arada dedim yine elimde olmadan. Benzer duyguları hissetmiştim KATSAYI PROBLEMİNİN ÇÖZÜLDÜĞÜNÜ DUYUNCA da. Dagha önce şöyle yazmıştım: <br />
<br />
"Bu sabah radyoda duydum, katsayı sorunu kalkmış…….. “ÇOK ŞÜKÜR” dedim ilk duyduğumda, binlerce şükür.. Ama doyasıya sevinemedim. BURUK SEVİNÇ denilen bu olsa gerek… Bunu da bu gün öğrendim yaşayarak…. <br />
<br />
ÇOK GEÇ KALMIŞ BİR HABER bu benim için… Hem de çok!<br />
<br />
( Lise arkadaşım Zülfiye ile ( ve diğerleriyle) çok bekledik bu haberi... Keşke şimdi onu arayıp müjdeyi versem... Ama ne değişir ki??? İkimizde üniversiteyi bitirdik, iş güç sahibi olduk, evlendik, çoluk çocuğa karıştık... Diyorum ya GEÇ KALMIŞ HABER diye...) <br />
<br />
Ben lisede 3 sene boyunca bekledim bu haberi ama olmadı işte…<br />
<br />
Tamam bunlar kaderdir, razıyızdır da…. Bunlar aynı zamanda ZULÜMdür, ADALETSİZLİKtir, KUL HAKKI YEMEKtir, insanların HAYATLARIYLA OYNAMAKtır!" <br />
<br />
Yine de... Bu günleri gösteren Allah'a hamd olsun... Dünya hayatı kendisine yetersiz gelen, ahirete talip olanlara da selam olsun...nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-89375870925192926382013-08-13T14:29:00.001-07:002013-08-13T14:29:10.958-07:00TEZ TEZ TEZTez yazmanın neee kadar zor olduğunu söylememe gerek var mı? Hayatımda en çok ÖSS ye çalışmıştım... Ta ki YÜKSEK LİSANS TEZİni yazana kadar... Şimdi daha beteri DOKTORA... Öyle uuuzuun bir süreç ki.. yıllarla ifade ediyorum... ve önümde hala uzun yollar.... biten enerji, motivasyon da cabası....... Rabbim yardım et! Her an aklımda!!! Oynatmaya az kaldı doktorum nerde??? Gerçekten arada profesyonel yardım alsam mı ki diye düşünüyorum... o derece... Başka ne iş yapsam SUÇLULUK duyuyorum... al işte arefe ve bayramda hiç elimi sürmedim... Neyse ben gidiyorum. Az laf, çok tez! Sabır Sabır Ya Sabır!nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-82352545524347267972013-03-14T11:41:00.001-07:002013-03-14T11:43:57.813-07:00PUL Macerası....Bu gün kaderin cilvesiyle Ulus'ta buldum kendimi... Uzun süredir gitmek istediğim o kocaman PTT'ye gittim hemen. Giriş kattaki gişeden pul almak istediğimi söyledim. Memur hanıma "İnternette çok güzel pullar gördüğümü, onları nereden bulabileceğimi,farklı pullar istediğimi" söyledim.<br />
<br />
Hanımın cevabı BİLMİYORUM, BİZDE BUNLAR VAR oldu. Ben daha da üsteleyerek <b>"Burası PTTnin merkezi değil mi? Burada yoksa ben nerden alacağım? Bizim mahalledeki PTTlerde hiç olmuyor</b>." dedim. Memure hanım " Buranın diğer PTTlerden farkı yok, sadece alanı büyük!" dedi....<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-HVbvlpHE6Ru1B9PpNcKDBpKsLLOXFRZdpMnjqIKJb_q62-lIC97X47_16Zly4oXNAZFJt6HA_Zjh80Zvvu9M0RRwMBLQd8cco9XmtjwfQuJCaVqkQYtPbyirqZpWcj2UIqBDHM_W2yGf/s1600/12-16.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-HVbvlpHE6Ru1B9PpNcKDBpKsLLOXFRZdpMnjqIKJb_q62-lIC97X47_16Zly4oXNAZFJt6HA_Zjh80Zvvu9M0RRwMBLQd8cco9XmtjwfQuJCaVqkQYtPbyirqZpWcj2UIqBDHM_W2yGf/s320/12-16.jpg" /></a><br />
<br />
Tövbeeee.... PTT yetkililerine duyrulur, şikayet edilir bu konuşma....<br />
Ben de 20 adet pul aldım, 20,20 tl ödedim. Hepsi aynı, basit bir pul!<br />
<br />
Sonra PTTnin ücretsiz kartlarının olduğu standa gidip kart istedim, aldım. Onlar da güzel! Yeni yıl ve sevgililer günü temalı. Orada değişik pullar gördüm BUNLAR SATILIYOR MU? dedim. Adam, üst katta FİLATELİ de satıldığını söyledi. Çıktım üst kata, cennete düştüm sanki!!!! Harika pullar, zarflar... Sağolsun memure hanım da ilgilendi, zaten tek müşteriydim!<br />
<br />
Aynı fiyata harika pullar! Ülkemizin yurt dışındaki reklamı açısından süper. Kendimi kültür elçisi hissettim yine!<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVQrvaGwIVWmEuosCFtFUCoBoNoDwo5DH9Ryp_ujGOZHOrEajjXCEWiq2-p9UFSKcNYh_tz9Lv_H40Bv_HikzIzkQ-6NPnTSVBys4xFP86AeC_Dcg8I1nrXyU6F-RhrgfydUyxgmn2H9Qe/s1600/ptt+pul+150.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVQrvaGwIVWmEuosCFtFUCoBoNoDwo5DH9Ryp_ujGOZHOrEajjXCEWiq2-p9UFSKcNYh_tz9Lv_H40Bv_HikzIzkQ-6NPnTSVBys4xFP86AeC_Dcg8I1nrXyU6F-RhrgfydUyxgmn2H9Qe/s320/ptt+pul+150.jpg" /></a><br />
<br />
Atladım tabi BUNU DA ALCAM, BUNU DA ALCAM diye... Ama aklıma elimdeki 20 tane saçma sapan pul geldi! Bir umutla onları değiştirmeye aşağı indim, tabi MEMUR HANIM KABUL ETMEDİ!!! <b>Ama siz bana burada satılmadığını söylediniz</b> dedim. BURADA SATILMIYOR Kİ ÜST KATTA SATILIYOR DEDİ!!! ÇILDIRRRR!!!! Müdüre şikayet etmek geldi aklıma.... Boşveeer dedim....<br />
<br />
Neyse yukarıdan da aldım bir o kadar pul... Ama aklım hala pullarda kaldı!!! <br />
<br />
Evet yanlış görmediniz, buradaki pulları aldım! Emin olun gerçekleri çok daha şahane!! Yaldızlı, kabartmalı falan! Ülkemize layık!<br />
<br />
O uyduruk pulları ne mi yaptım? Her karta bir uyduruk pul, bir karizmatik pul yapıştırıyorum :)). Zaten tanesi 1.10 tl, iki pul gerekiyor. Bu akşam 4 kart yazıyorum...<br />
<br />
NOT: Filateli koleksiyon amaçlı olduğundan, pullar seri olarak satılıyor. Tek alamıyorsunuz. Ben de fiyatı yurtdışı kartına uygun olanları aldım, yoksa daha seçenek çook!<br />
<br />
Bir yıllık pulumu aldım! Biraz sinirli olmakla beraber çok mutluyum!<br />
<br />
Biri: KARADENİZ YEMEKLERİ, karalahana sarması, hamsi tava, mıhlama, turşu kavurma!<br />
Diğeri: PTTnin 150. yılı anısına, osmanlı tarzı, otantik pullar.<br />
Bir de: SALTANAT KAYIĞI seti aldım.nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-33476863961510405262013-03-09T02:43:00.001-08:002013-03-09T02:46:21.934-08:00Postcrossing ve Müslüman KimliğimPostcrossing' devam! Bazen PTT sinirimi bozsa da yapacak bir şey yok... Geçen kayınpederim yolladı 3 tl almışlar bir karta! Adamlara işlerini bizim mi öğretmemiz gerekiyor?? neyse... Konumuz bu değil.<br />
<br />
( Çok beğerek aldığım ve en çok favori olan kartım)<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOPbqqLFrb4d_biWF8AEzi6-51GSqFIjs7VSxk8vlfyGAghJb82xXg8EkCIzViXXjqYH51-YC1SyftoJHF8HUKwPhqn9VIskT260zlbkSuhrdTehdVMLTATal6hzyYPbqK3aQ6ibTib8Lr/s1600/kadın.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOPbqqLFrb4d_biWF8AEzi6-51GSqFIjs7VSxk8vlfyGAghJb82xXg8EkCIzViXXjqYH51-YC1SyftoJHF8HUKwPhqn9VIskT260zlbkSuhrdTehdVMLTATal6hzyYPbqK3aQ6ibTib8Lr/s320/kadın.jpg" /></a><br />
<br />
Şimdi bu organizasyon çok hoş ama ben kendimce şöyle düşünüyorum. " bu kartların temini, yazımı, postalanması için oldukça emek veriyorum. Tabi bir de para veriyorum. Öyleyse bunu daha anlamlı kılmalıyım. Yani sadece laylaylom modunda olmamalı. Bir Müslüman her daim ortam uygun oldukça tebliğ yapmalı."<br />
<br />
Tabi küçücük kartla insanların din değiştirmesini beklemiyorum. Sadece bir soru işareti oluşturmak, belki bir ışık yakmak istiyorum o kadar. Ne mi yapıyorum? <br />
<br />
Mesela ilk bebeğine hamile bir arkadaşa, kendi hamileliğimde Allah'ın yaratışına ne kadar hayran kaldığımı anlattım... O da cevap olarak "Allah'a şükrettiğini" yazdı.<br />
<br />
ABD'li bir yaşlı teyzeye, kültürümüzde büyüklere saygıyı, kayınvalideme ANNE dediğimi anlattım. O da cevap olarak " Amerika'nın bu yönden çok eksik olduğunu" yazdı.<br />
<br />
Bunun gibi ihtiyaca binaen, lafın arasında bir şeyler işte... Veya da iyi dilekler dilerken "Allah'a dua etmesini, ona sığınmasını" dilemek gibi...<br />
<br />
Bazen de İLKDER diye bir vakıf var. Onun kartlarını temin ettim, onlardan yolluyorum.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGruKEbcU_uU0rV8xtUBSqeveX9mjqgwrIGrJT658izc88eb-0aIPcAXCmtCrNkQplPF5WYNyd_XF3NK-0dLpTZs1irs7NPiheCBQpYkg833f4PUNfzHwW1GVcSUyduDx15luDQXfpdjWJ/s1600/keçi.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGruKEbcU_uU0rV8xtUBSqeveX9mjqgwrIGrJT658izc88eb-0aIPcAXCmtCrNkQplPF5WYNyd_XF3NK-0dLpTZs1irs7NPiheCBQpYkg833f4PUNfzHwW1GVcSUyduDx15luDQXfpdjWJ/s320/keçi.jpg" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZYclyIjta4-Zj63C10oiUT7ETEk2m5_Q2penbWGZqnvByycAQdFizFcshGWI-UJNY67OSDTLGu_BEjXxg29Z5ySpHjqm-Wp9poM3lsa4tR2lGz7vuQpn7Xn-t09-n9bHWbd-UB1TTjq2z/s1600/kuyu.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZYclyIjta4-Zj63C10oiUT7ETEk2m5_Q2penbWGZqnvByycAQdFizFcshGWI-UJNY67OSDTLGu_BEjXxg29Z5ySpHjqm-Wp9poM3lsa4tR2lGz7vuQpn7Xn-t09-n9bHWbd-UB1TTjq2z/s320/kuyu.jpg" /></a><br />
<br />
1. Kart: Gazze'de her çadıra bir keçi projesi. İnsanların o keçilerin sütü ile karnını doyurabilmesi için...<br />
<br />
2. Kart: Gana'da su kuyusu açma...<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjvQfV-q5eWYUePyfxZYqRGJOH1VDT5RMf8w9-wvvT_ZY9h1hCdlqDeJ1h77pupdjbUNlgTlYlTf9DNufsgzMbXWrUKWrIjDTPVeZ-6YAL80_8_1kl4DRoqDf52A3fA_XGgkaC6aBN3rUW/s1600/gazze+ilkder.jpg" imageanchor="1" ><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjvQfV-q5eWYUePyfxZYqRGJOH1VDT5RMf8w9-wvvT_ZY9h1hCdlqDeJ1h77pupdjbUNlgTlYlTf9DNufsgzMbXWrUKWrIjDTPVeZ-6YAL80_8_1kl4DRoqDf52A3fA_XGgkaC6aBN3rUW/s320/gazze+ilkder.jpg" /></a><br />
<br />
3. kart: Gazze'de İsrail tarafından tahrip edilmiş bölgenin ağaçlandırılması...<br />
<br />
Tabi bunları ayrıntılı şekilde anlatıyorum kartta, buraya kısa yazdım.<br />
<br />
Bir gün bir SİYONİST ile karşılaşır mıyım bilemiyorum ama şimdilik olumsuz bir dönüt almadım :)<br />
<br />
İşte böyle... Madem ki emek harcıyorum, biraz da manevî tatmin sağlasın istedim...<br />
<br />
nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-69240967628208002342013-02-02T05:50:00.002-08:002013-02-02T05:50:28.366-08:00Mükemmel Kadın Olmak?Şimdi yazacaklarımın içeriğine benzer bir yazı okumuştum daha önce nette. Şimdi bulamadım da neyse...<br />
<br />
Günümüz yaşamı bize MÜKEMMEL KADIN olmayı dayatıyor gerçekten! Biz de kapılmışız akıntıya gidiyoruz... PÜÜVV...<br />
<br />
Ev temiz olacak ki ne temiz! Deterjan reklamlarındaki gibi daima lavabo par- la- ya- cak! Evin dekorasyonu uyumlu olacak! Kocan - çocuğun temiz ve ütülü giyinecek! Yemek yapılacak! Eş dost misafir edilip, abartılı hazırlıklar yapılacak! <br />
<br />
Kayınvalideye gelinlik, ana- babaya evlatlık, devlete memurluk, kocaya karılık, okula öğrencilik, yan dairede oturana komşuluk, çocuğa analık yapılacak! CAK CAK CAK... <br />
<br />
İyi de pardon bunları 1 ( yazı ile BİR) kişi mi yapacak? Bu kadarla kalsa neyse, facebook'a girilecek, gmail, hotmail, mynet mail, yahoomail kontrol edilecek, twitter a göz atılacak, haber sitesine bakılacak, vb. vb. vb. haa bir de bu blog var tabi!<br />
<br />
Bunlar da benim dertsiz başıma aldığım dertler... Tez yazılacak, çocuğun altı değiştirilecek, karnı doyurulacak... Leyla ile Mecnun izlenecek... Postcrossing yollanılacak...spora gidilecek.. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgybLluSwgNGhwysm12S2JDxtNVlAmKRDbIc_QV8R7Nfx3bG3K1WwZGSYIfQikuF-whBOC8mqVU1YTthgRtnJB2i-I8HRCzoTxFKMG7iIxevdq-8R7HTCODlDwpYDc6_DpN-LokcHPZ_Yh5/s1600/calisan-kadin.png" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="356" width="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgybLluSwgNGhwysm12S2JDxtNVlAmKRDbIc_QV8R7Nfx3bG3K1WwZGSYIfQikuF-whBOC8mqVU1YTthgRtnJB2i-I8HRCzoTxFKMG7iIxevdq-8R7HTCODlDwpYDc6_DpN-LokcHPZ_Yh5/s400/calisan-kadin.png" /></a></div><br />
<br />
Burada yazamadığım daha niceleri... Demek istediğim şudur ki: Niye çocuğum hep temiz giyinmek zorunda? Adı üzerinde bebe daha, hem de Angara bebesi :). Bazen evden çıkarken alıyor beni bir telaş " AA ÇOCUĞUN ÜSTÜ KİRLİ; HEMEN DEĞİŞTİRELİM!", eşimin cevabı " YOLDA GELİRKEN OLDU." deriz :)) <br />
<br />
Misafir gelince dellendiğim için ben, eşim " MİSAFİR FALAN ÇAĞIRMA. STRESE GİRİYORSUN; BENİ DE MAHVEDİYORSUN..."<br />
<br />
Vek hasıl-ı kelam: biraz salmak lazım, biraz da sallamak... ne demiş atalar " Adım hıdır, elimden gelen budur". Demiyoruz işte biz öyle, YAPACAM, EDECEM modundayız sürekli... HER YERE YETİŞECEĞİZ, DÜNYAYI KURTARACAĞIZ falan...<br />
<br />
"Çocuk da yaparım, kariyer de" diye yediler beynimizi. Biz yırtınırken, erkekler genelde uyumayı tercih etti... Kadın hırs yaptı, geceyi gündüze kattı, çocuk da yaptı kariyer de... Eee sonra n'oldu? Başı göğe mi erdi? Erkenden yaşlandı, depresyona girdi, hayattan bir lezzet alamadı...<br />
<br />
İşte bu resimlerle kandırdılar bizi... Hem işte çalıştırdılar, hem evde... Etimizden, sütümüzden, yünümüzden faydalandılar...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_2-FnixkGNPuvAedOfZVJ_2HdTJ0NhiYPqIeFE_1qBKbsOV_xN5RfbiHla5MuPb93TiozzJmV9TEnfdI9xEy4t_byvkOfOZ0OWbEaBD4gbv0f89j7pARjZzdn3u4raGL-y6GidNWiwmMm/s1600/working+women.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_2-FnixkGNPuvAedOfZVJ_2HdTJ0NhiYPqIeFE_1qBKbsOV_xN5RfbiHla5MuPb93TiozzJmV9TEnfdI9xEy4t_byvkOfOZ0OWbEaBD4gbv0f89j7pARjZzdn3u4raGL-y6GidNWiwmMm/s400/working+women.jpg" /></a></div><br />
Hayır ben kendimi anlamıyorum, KARŞIDAN YÜKLENENLER klasörünün yarısı AKADEMİK MAKALE, TEZ diğer yarısı KEÇE BROŞ, CUPCAKEli MASA ÖRTÜSÜ vb. Kişilik bozukluğu var galiba bende :)<br />
<br />
Çok dallı budaklı bir yazı oldu. Bunların her biri hakkında sayfalarca yazabilirim...<br />
<br />
ANA FİKİR: Kendini çok kasmayacaksın, mükemmel olmayacaksın, bazı şeyleri de ahirete bırakmak lazım, hırs yap yap nereye kadar hacı? Azıcık tevekkül...nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6242733242738332424.post-14363602259423995712013-01-05T03:11:00.000-08:002013-01-05T03:11:40.640-08:00Bir kitap, Bir ülke<br />
Hiç yazmamaktansa az da olsa yazmak en iyisi. Yoksa bu blog kapanır gider...<br />
<br />
Okudum kitap Pınar yayınlarından Mazlum-Der ve İHH gibi kuruluşlarla tabir-i caizse dünya turuna çıkan evli barklı, çoluk çocuklu bir hanımın( Demet Tezcan) gezi notları : Yola Düşünce<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDgfargkSRrafN8avXuoxPOp5bfJLLwwXGqWX8QZv8F-YZ8Z5lpSV_-YQ8394biEdNLLMs5zNveLEn69K65rZULkq4RU9ShkrTJU8My_M9psyufcnQbYRrtO01ayk3ddMdgPuTB64LsiXA/s1600/yola-dusunce-1308931562.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDgfargkSRrafN8avXuoxPOp5bfJLLwwXGqWX8QZv8F-YZ8Z5lpSV_-YQ8394biEdNLLMs5zNveLEn69K65rZULkq4RU9ShkrTJU8My_M9psyufcnQbYRrtO01ayk3ddMdgPuTB64LsiXA/s400/yola-dusunce-1308931562.jpg" /></a></div><br />
Uzun ve devrik cümleleri bazen ikinci kez okumak zorunda kalsam da güzel bir kitap. Birinci ağızdan oraları dinlemek... İçimde hep bir uhtedir böyle aktivist olup diyar diyar gezmek! Belki de o yüzden beğendim bu kitabı.<br />
<br />
İçinde pek çok ülke ve şehir hikayesi barındıran kitapta şimdilik en çok etkilendiğim CİBUTİ adlı ülke. <br />
<br />
Adını ilk defa duyduğum bu ülke Afrika'da, güya bağımsız yani tam bir Fransız sömürgesi. Ayrıca 11 Eylül sonrası ABD en büyük askeri üslerinden birini oraya kurmuş. Halk ise yoksulun en yoksulu....... <br />
<br />
CİBUTİ halkı ise çaresizce kabullenmiş durumu, hiç bir eleştiri faaliyeti yokmuş... Ne acı! Çokça düşünülmesi ve çalışılması gereken bir konu, bütün Müslümanlar için!nnnhttp://www.blogger.com/profile/07510663775241812939noreply@blogger.com0