27 Eylül 2014 Cumartesi

Homeschool'a Giriş, Okul Anıları 1


***

Bismillah Uzun zamandır aklımda olanları bir ucundan yazmaya başlayayım. Her çalışan anne gibi bebeğim ilk doğduğundan beri düşünmeye başladım. Klasik bir çalışan anne olarak "3-4 yaşında kreşe başlar. 1-2 sene kreş, 1 sene ana sınıfı sonra da ilkokula gider." diyordum. Ama ilk nasıl nerede gördüm bilmiyorum ama facebook bloglar derken HOMESCHOOL / UNSCHOOL kavramlarıyla tanıştım. Şu an bile akademik temelli pek bilgim yok. Biraz yoğunluğumdan biraz da ihmalimden çok tafsilatlı bilgi sahibi değilim. Neyse burada zaten öznel şeylerden bahsedeceğim. Bu süreçte kafam çalışıyor tabi sürekli, artık girdi ya okulsuz eğitim fikri... Bir yandan kendi eğitim hayatımı gözden geçiriyorum bir yandan oğlumu gözlemliyorum. İşte burada bu gözlemler paylaşacağım. Şu an oğlum 3,5 yaşında ve evde.

Önce kendi eğitim hayatımdan başlayalım. Ben çok aşırı sıradışı olmamakla birlikte hep ortalamadan bir tık farklı oldum. Bunu çoğu kez hissettim kimi zaman zorla hissettirildim. Başarılı, yüksek notlu bir öğrenci oldum ama eğitim sistemiyle hiç bir zaman barışık olamadım, hele despot öğretmenlerle anılarım kitap olur...

Baştan alalım. İlkokul 1. sınıftayım. Hatırladıklarım az ama önemli şeyler. Zaten önemli olmasalar beynime kazınmış olmazlardı. Aradan geçmiş 23 sene ama hala hatırladığıma göre bende önemli iz bırakmışlar demek ki...

1- Okulun ilk günleri, çizgi çalışması veya harf yazma çalışması yapılıyor sayfalarca. Ben hemen yazıyorum sonra oflaya puflaya sınıfta oturuyorum. Çünkü çoğu öğrenci yapamıyor onları beklemekle geçiyor saatlerimiz.

2- İlerleyen günlerde herhalde fiş cümlelerindeyiz. Oya topu at gibi. Öğretmen cümle yazması için öğrencileri tahtaya kaldırıyormuş ama beni hiç tahtaya kaldırmıyormuş. Ben de evde anneme bu durumu şikayet ediyormuşum. Burasını tam hatırlamıyorum. Hatırladığım devamı. Hatta bir gece rüyamda parmak kaldırıp ÖĞRETMENİM!! diye bağırmışım. Bunun üzerine annem okula gelip öğretmenle görüşmüş, beni tahtaya kaldırmasını rica etmişti. İşte burasını hatırlıyorum net. Ve öğretmenin cevabı: "Onu iyi bildiği için kaldırmıyorum."

Şimdi çok sıradan görünen bu iki hadiseye bakarsak. Birinci de hızlı öğrenen çocuk boş yere sınıfta atıl vaziyette oturuyor. Okulda sıkılıyor dolayısıyla okulu sevmemeye başlıyor. Beyninin en hızlı çalıştığı dönemlerde zamanını boşa öldürüyor vb.

İkinci hadisede öğretmen kendince haklı belki ama ben henüz bunu anlayacak yaşta değilim. Burada benim yani çocuğun anladığı "Herkes yazı yazdı, ben yazmadım. Öğretmen ben parmak kaldırınca hiç beni tahtaya kaldırmıyor, bana söz hakkı vermiyor. Beni sevmiyor. vb." Burada da hızlı öğrenen çocuk resmen cezalandırılmış oluyor. Cidden ilginç bir eğitim sistemimiz var. Hızlı gideni durdur!

Bir de rüyamda parmak kaldırıp, konuşmam bir çocuk olarak yaşadığım yoğun duyguyu gösteriyor. Gerçekten şimdi dışarıdan bir gözle bakınca çarpıcı!

Birinci sınıf çilem bu kadarla bitmiyor. Bana o yıl en zor gelen Atatürk'ün doğum- ölüm vb. tarihlerini ezberlemek olmuştu. Tüm eğitim hayatımda ne çektiysem EZBERden çektim. Beynimin o kısmı kapalı! Ama bunu hiç bir öğretmene anlatamadım!!! Annemle saatlerce evde tarihleri ezberlemeye çalıştığımızı ve çok bunaldığımı hatırlıyorum.

Devamı gelecek inşallah.

İşte bu yaşadıklarımı düşünüyorum, oğluma bakıyorum, kendi hayal dünyasında ne güzel... O,
bunları yaşamasın istiyorum...

*** Oğlum babasına zorla yaptırdığı gemisini Türkiye Fizikî haritasında yüzdürürken.